37. Bölüm "Tessellate"

2.2K 257 81
                                    




                  

"Triangles are my favourite shape

Three points where two lines meet"

-Alt-J

Devam

         Zihnimdeki dil karmaşasını bir aydan sonra artık çabucak bastırabilmeyi ve yabancı deyişleri idare etmeyi öğrendiğimden, duyduklarımı hızla tercüme edip Almanca bir yanıt üretebiliyorum. Tam karşımdaki sandalyeyi gösterip "Lütfen..." diyorum, masanın yarısını haksız yere işgal etmemek için eşyalarımı kendime doğru çekiyor ve ardından günlüğümün kapağını anlatacaklarım yarım kalmış bir şekilde kapatıp, çantamın içine koyuyorum.

         "Sizi böldüğüm için özür dilerim," diyor ve kafeye doğru göz atıyor. "Başka boş masa bulamadım."

         Bakışları hâlâ kristal mavisi, gözlerine düşen gün ışığının prizmadaki gibi kırılıp altı renge ayrılmasını bekliyorum ister istemez.

         "Gerçekten sorun değil," dedikten sonra nihayet cevabım içine siniyor olmalı ki, ıslak trençkotu kuruması için sandalyenin arkasına astıktan sonra ceketinin ön düğmesini çözüp karşımdaki yerini alıyor.

         Bir saniye ancak süren tesadüfi bir bakışma, birbirine tamamen yabancı olmanın tuhaflığıyla doluyor. Tıpkı yeni bir yerde tıkış tıkış bir asansör yolculuğu yapmak gibi, yalnızca asansör müziğimiz yerine müşterilerin muhabbetlerinden tüten bir uğultu asılı havada. Bir de aramızda sohbet etmeye çok davetkâr bir masa var.

         İlk izlenimim, bu yabancının pek de havadan sudan muhabbetlerin adamı olmadığı yönünde. Ya suskunluğu üçüncü olarak davet edecektik masamıza ya da zorlama muhabbetleri...  Onun masadaki menüyü alıp incelemeye başlamasıyla aramızdaki sessizlik anlaşmasının kendine ait kısmına imzasını atmış oluyor ve ben de günlüğümü tekrar çantamdan çıkarıyorum. Birbirine temas etmeyen yalnızlığımız, uzayda iki paralel doğru, saygıyla kesişmiyoruz.

         Ancak her zamanki gibi hayatın bizim için başka plânları var.

         Kaldığım sayfayı aralayıp kalemimi tekrar elime aldığım anda önümdeki sayfa da dâhil tüm etrafımda bembeyaz bir ışık parlayıveriyor. İnsanlar flaş gibi çakan bu ışığı merak eder etmez, yeryüzünü titreten bir kükreyiş kopuyor kurşuni gökten. Asırlarca süren bir prova gibi, şimdi de bitişiğinde oturduğumuz pencereye vuran yağmur damlalarında sahne sırası. Pencerede şeffaf karıncalar gibi kıpraşan berrak damlalar, özünü emdikleri taze yaşamı bizzat doğurgan toprakla buluşturacak sonra da. Sokak sokak sinen, içimize adeta kendimizden geçerek çektiğimiz koku, tam da hayatın özü, her nefeste damla damla kanımıza işliyor. Yağmurlu günleri, bizi tazelediği ve kirlerimizden arındırdığı için sevmeyi öğrenmiştim.

         "Vaov!" dedi karşımdaki.

         Bakışlarımı pencereden alıp karşımda oturan beyefendiye çevirdiğimde, göz göze geliyoruz.

         Konuşan taraf o oluyor. "Yağmur bugün hiç durmadı," diyor önce. Katıldığımı belirtircesine kafamı hafifçe sallıyorum ve devam ediyor. "Yağmuru oldukça büyülenmiş bir şekilde izliyordunuz, böyle gri günleri sever misiniz?"

         İsimsiz yabancının şakaklarındaki sarıyla karışmış kırlar, olgunluğun ve tecrübenin üniformasını taşıyor, ses tonu ve mizacıyla da ciddiyeti, hayat prensiplerinde ilk üçten birine yerleştirdiğini anlayabiliyorum.           

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin