12. Bölüm "Gül Güzeli - Part 1"

2.8K 289 50
                                    

Bilincim, akreple yelkovanın hipnoz gösterileri arasında, ince ve narin bir mutluluk gözyaşı misali rüyalar âlemine sızıyor. Düşüncelerim ve duygularım arasında çizdiği kararlı yolda akarken hatıralarımın kıskacına takılıyor; geçmişimin zehirli anıları, pür masumiyetini kirletiyor. Damla damla uyanıyorum rüyama.

Kırık, kırık bir gecede buluyorum kendimi. Soluduğum havadaki tanıdıklığın tadını alıyorum; zifiri bir siyaha boyanmış olsa da gece, içine düştüğüm sahnenin dekorlarında itinayla çizilmiş mürekkep izlerini seçebiliyorum. Her bir ayrıntıyı, çözemediğim mazoşist duygularla beynimin köşelerine gizlemiş olduğumu anlıyorum. Rüyanın rüzgârları bilincimin halılarını sıyırınca altına tıkıştırdığım kirli duygular fısıldıyor, asla unutamayacağımı.

Unutmaya izin yok.

Birkaç ay öncesinin Bora kokan gecelerine özenmiş bilinçaltım. Varlığını hissedebiliyorum göremesem de, bir rolün içine hapsolmuşum gibi Bora'nın tarafına dönmüyor kör olasıca gözlerim. Aksine, yatağımdan odanın penceresine bakışlarım yuvarlanıyor; ağacımızı görüyorum. Geçmişimden iki uyumsuz yapboz parçasını bir araya getiren mantığımı sorgulayamıyorum bile. Hangi gecede sıkışıp kaldığımı anlıyorum çünkü. Hicran, bir sarmaşık gibi kalbime dolanıyor; göğsüm eziliyor tonlarca ağırlığın altında. Nefes almıyorum. Bırakıyorum her şeyi. O iğrenç döngüyü tekrar yaşamak üzere teslim oluyorum.

Puslu aklımda mantık kırıntısını taşıyan tek tümce var:

Kaç defa ölebilirsin sonuçta?

Bora'ya dönüyorum tekrar.

Karanlığın iliklerimize işleyip damarlarımızda aktığı, yıldızların saklandığı bir gecede bile olsak görebiliyorum onu. Sessizliğini kamuflaj niyetine üstüne sürse de, yatağın kenarında yüzünü avuçlarına kapamış bir şekilde oturduğunu biliyorum. Acım, süper gücüm hâline gelmiş gibi boyutları, engelleri aşıp onu görüp ona ulaşabiliyor, her ayrıntısıyla tekrar yaratıyor onu.

Sırf tekrar kanatabilsin diye.

Tuzaklarla dolu gecenin en mahrem dakikalarında Bora nefesini salıyor.

Ölü harflerin kokusunu duyuyorum soluğunda. Çıkmaz sokağa saplanmış gibi bir çaresizlik kelimelerini çürütmüş.

Sonra dudaklarında tek bir cümleyi yakıyor sigara gibi; hecelerin sarıdan kırmızıya, kırmızıdan donuk griye döndüğünü neredeyse görebiliyorum. Ölmeye yüz tutmuş bir dilde şiir okumak gibi Bora'yı hatırlamak.

"Hataydı." diyor.

Düzelmeye çalışan bir bağımlıymışçasına karşı koymaya çalışıyorum itiraz etmemek için.

Ben de etten kemikten, sinirden damardan bir insanım diye haykırmak istiyorum suratına. Bir insan bir insana bunu der mi, Bora? Onca hatırayı, onca zamanı böyle küçümser mi?

Sırtının sinirle gerildiğini anlamak için ona ulaşmaya gerek olmasa da dokunuşlarıma bir mezar yeri bulmak için ona ulaşmaya çalışıyorum. Parmaklarım uzansa da bir türlü hedeflerine varamıyorlar. Aramızdaki santimetrelere sanki galaksiler doluyor, yeni yıldızlar doğuyor.

Hasta hissediyorum kendimi.

İçimdeki hüzün balon gibi şişip organlarımı sıkıştırıyor sanki.

Tık tık tık tık...

Biri pencereye vuruyor. Dört kere.

BORA.

Kafamı pencereye çeviriyorum. Ağacın dallarına sıkıca yapışmış Bora'nın çocukluğunu görüyorum. Pencereyi açıp onu içeri almam için ısrarla pencereyi yumrukluyor.

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin