12. Bölüm "Gül Güzeli - Part 2"

2.6K 281 43
                                    

Gözlerimi gerçekliğe aralasam da, rüyalar âleminden sızan kareler; berraklığını çoktan kaybetmiş aklımı daha da bulandırıyor. Bora'nın hayali sesi ruhuma dişlerini geçiriyor, silkelesem de kurtulamayacakmışım gibi bir çaresizlikle yatağımdan kalkıyorum. Tüm bu karmaşadan uzakta kalmak istemeyen eden bir mide bulantısı, baharat niyetine ekleniyor üstüne.

"Sana da günaydın." diyorum karnıma bakarak. Bulamaç hâline gelen düşüncelerimin kesif kokusunu alıyorum nefesimde.

Cevap olarak aldığım sindirim yolundaki hareketlilik hiç memnun etmiyor, alarmdan çok daha etkili bir biçimde banyoya koşmam için dürtüyor beni. Yüzümü yıkayıp kendimi toparlamak için enerji harcarken alarmımın sesi bir bayram coşkusuyla odayı dolanıyor.

"9.15 - RANDEVU!" yazıyor telefonumun ekranında heyecanlı heyecanlı.

Alarmımı kapatıp yatağımın kenarına oturuyorum. Onun gibi. Ama Bora'nın duruşuna tezat, omuzlarım yüzleşmeye korktuğum kelimelerle ağırlaşmış değil; kaskatı kesilmiş kaslarımla bir duvar örmemişim ruhuma. Yine sıcak bir gün olacağının tüyosunu veren aydınlık güneş ışınları tenimde kıpraşırken, düşünmemeyi şart koşuyorum kendime sadece. Bağımlıymışçasına, günü atlatmanın basit yollarına odaklanmayı tekrar ediyorum bir mantra gibi. Hazırlanmaya başlıyorum oyalanmadan, kot pantolonumun düğmesini zorlanarak kapattığımda aynanın karşısında kendimi süzmüyorum. Bulantıyı bastırmak için bir kraker paketini yanıma alıyorum. Kalbimin bozuk pusulasını evde bırakıyorum, acıya sürüklemekten başka işe yaramıyordu çünkü, mantığın kemik çerçeveli gözlüklerini takıyorum.

Duru bir yaz sabahında yola çıkıyorum. Pırıl pırıl gökyüzünü içime sığdırmak ister gibi ferah bir nefes çekiyorum. Adımlarıma en sevdiğim melodiyi armağan ediyorum etrafımdaki meraklı bakışlara aldırış etmeden.

Yalnızlıkla yaşamayı öğreniyorsun işte, unuttu diyorlar...

Kırk dakika sonra elimde hasta dosyasıyla sıramı beklerken buluyorum kendimi.

Kapı açılıp benden önceki hasta çıkıyor, birazdan doğum sancısıyla çığlıklar atacakmış gibi duran anne adayının ellerine bakıyorum. Karnını daha fazla taşıyamıyormuşçasına avuçlarıyla destekliyor. Yanında annesi olduğunu tahmin ettiğim kişinin koluna girip, sallana sallana yürümeye başlıyor.

İdeal tablo bu olmalı herhalde, diye düşünüyorum.

Düşüncelerin beynimi haşlamasına izin vermeden doktorun kapısındaki ekranda ismim yanıp sönmeye başlıyor.

Dijital bir monitöre can-ı gönülden itaat ederek kapıyı nezaketen çalıp içeri giriyorum.

Doktor Hanım, bilgisayarının ekranından bana çeviriyor bakışlarını, profesyonel bir gülümseme doğuyor yüzünde.

"Günaydın, Eylül Hanım." diyor ayağa kalkarak.

"Günaydın." diye cevap veriyorum.

"Nasılsınız bugün?" diye soruyor.

"İyiyim, teşekkürler."

Çok tekrarlayarak ruhunu katlettiğim bir kelime daha...

"Sabah bulantılarınız çok şiddetli olmuyor demek..."

Doktorun tıbbi bir cevap aradığını anlayamamış olsam da cevabım her ikisine de uyuyor. Konuşmamız tamamen bir soru - cevap seansına bürünüyor daha sonra.

"Dün Dahiliye bölümüne giriş yaptırdığınızı görüyorum sistem üzerinden. Kadın - Doğuma burada daha önce gelmemişsiniz. Hamilelik haberini daha önce başka bir Kadın - Doğum bölümünde mi aldınız?"

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin