Tanıtım

34K 914 137
                                    

Kendime geldiğimde ellerim arkadan bağlı bir şekilde sandalyede oturduğumu fark ettim. Oturduğum yerde hareket etmeye çalıştım ama bu kendimi biraz daha yormaktan başka bir işe yaramamıştı. Bileklerimi artık hissetmiyordum. İçimden sakinleşmek için bir dakika kadar saydım. Bu işten kurtulduğumda bir hafta bileklerim mosmor gezeceğim kesinleşmişti.


Yavaşça gözlerimi açtım. Hala aynı odadaydım. Hala aynı odada onunla. Pis kokmaya başlamıştım ve hareketsizlikten tutulmuş gibiydim. Ayak bileklerimi de bağlamışlardı ama olur da kaçmak için bir şansım olursa diye hareket ettirmeye çalışıyordum. Felç geçirmiş bir Özkaya kimsenin işe yaramazdı.


Normalde de işe yaradığımı düşünmüyordum zaten.


Boğazım susuzluktan yanıyordu. Dakikalar mı saatler mi günler mi geçti bilmiyordum. Ama bundan önceki uyanışımda zorla yedirdikleri bir elma ve bir bardak su ile duruyordum. Sabah mı akşam mı onu bile bilmiyordum şu an. Kimse saati söylemiyordu. Daha doğrusu onun dışında kimse benle konuşmuyordu.


Tüm ailemin toprak altında gömülü ve arkadaşlarımın da benden nefret ettiğini düşünürsek bu işte yalnızdım.


Yalnız ölecektim.


Olması gerektiği gibi.


Odanın köşesinde duran rahat olduğunu düşündüğüm koltukta yayıldıkça yayıldı. Bana ibret olsun diye yapıyordu. Şerefsiz. Savunmasız olduğum bir andan yararlanmıştı.


Savunmasız, saf ve kırılgan bir insan değildim ben.


Bana iğrendiğim gülümsemesiyle bakarken yine ağlamaya başlamayacaktım. Ben güçlü biriydim. Zırlayıp duran, hiçbir şeyden memnun olmayan biri değildim. Her zorluğa göğüs gerebilirdim. Ailem gözümün önünde katledilmişti. Başıma daha ne gelebilirdi ki?


Ayağa kalkıp bana doğru yürümeye başladı. Yüzümü olabildiğince ifadesizleştirip kafamı kaldırmaktan başka bir şey yapmamıştım. Yapamazdım da zaten.


Yanımdaki boş sandalyeyi karşıma çekip oturdu. Bana şu zamana kadar hiç elini kaldırmamıştı. Ama tüm bu yaşananlardan sonra artık karşımda oturan insanın kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.


İlk defa bir insandan bu kadar nefret ediyordum.


Dövdüğüm, laf dalaşına girdiğim, öldürdüğüm onca insana karşı hiç içimde bu kadar büyük bir ateş olmamıştı.


Ama bu çocuk nefes aldığı her an içimdeki ateş körükleniyordu. Bana şu an gözlerine ulaşamayan o gülümsemesiyle baktığında sinir katsayım artıyor, içimdeki nedeni bilmez adrenalin yükseliyordu. Ellerim ve ayaklarım bağlı olmasa çoktan üstüne atlayıp boğazına sarılmıştım.


Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Yutkunarak kafasını eğdi. Daha önce fark etmediğim avucunun içindeki çakıya baktı.


"Şunu şu an boğazıma geçirmeyi çok isterdin değil mi?"


Cevap vermedim. Sadece elindeki çakıya baktım. Avantaj bende olsaydı, şah damarını koparır kendime kolye yapardım. Belki de bir zamanlar bakmaya doyamadığım yüzüne saldırır aynaya bile bakamayacak hale getirirdim.


Yapabilir miydim?


Saatlerce izlediğim, okyanusa benzettiğim o gözlerinin canlılığını yitirmesine göz yumabilir miydim?


Bir zamanlar öpmelere doyamadığım o boynunun koyu kırmızıya bulanmasına dayanabilir miydim?


Aşık olduğum adamı öldürebilir miydim?

İntikamWhere stories live. Discover now