İkinci Bölüm

57.9K 4.6K 2.3K
                                    

Zaman akıp giderken hâlâ bir sevenim yoktu ve bu durum beni içten içe tüketiyordu. Biri bir şekilde beni sevmeliydi ama bu bir türlü olmuyordu. Bir arkadaş grubuna katılmak istediğimde ise sürekli olarak dışlanıyordum. Bir grupda bulunmamın tek yolu ödev gruplarının oluşmasıydı. Matematik öğretmeni yedi kişiden oluşan gruplar yapmıştı ve bizim sınıf tam kırk üç kişiydi. Listenin en sonundaki öğrenci tabii ki bendim ve yine ortada kalmıştım. Bu durum hayatın bana ''yalnızlık senin kaderin evladım, bu durumu neden zorluyorsun ki, seni hiç anlayamıyorum'' deme şekliydi. Ben kaderin bana karşı olan bu tutumunu görmezden gelmek konusunda ısrarcıydım.

İhsan hoca, ''Eray sen de bir gruba katıl evladım'' dedi. ''Hangi birine katılacağım hocam?'' diye soramadım çünkü soramazdım ben öyle şeyler... İçine kapanık, suskun ve cümleye kurmaya dahi korkan bir ergendim. Hepsi bu işte. Benim hayatım buydu. Dışlanmışlıklar ve ergenliğin acımasızlığı. ''Bunların hiçbiri beni istemiyor ki hocam'' diyemedim. Listenin kırk ikinci sırasında Gamze diye bir kız vardı. İlk defa konuşacaktım onunla ve mükemmel bir cümle ile girişi yapmalıydım. Bir süre düşündükten sonra yanına gidip o yaratıcı ve eşsiz cümlemi söyledim. ''Gamze ben de sizin gruptayım''

''Bizim grup tam'' diyerek arkasını döndü.

Her zaman ki gibi içimden ''Vay anasını satayım beni beğenmiyor'' diyebildim. Dışımdan ise ''Listenin sonunda ben varım ve otamatikmen bu gruba dahil oluyorum'' dedim. Sınıfın fırlamalarından Ayberk, ''Uefa kurası mı oğlum bu, sen de tek takıl illa gruplarda mı olacaksın'' dedi ve hayvanlar gibi gülüşmeye başladılar.

O gün ''Tamam öyle olsun, hepiniz göreceksiniz'' diye yemin ettim. Hiçbir gruba katılamadım. Sebepsiz yere istenmiyordum. Tüm bu olanlarda annemin ördüğü ve üşümemek için ceketimin içine giydiğim yün süveterin de etkisi vardı mutlaka. Onlar gibi markalı şeyler giyinemiyordum. Bir seferinde sınıftan bir kız dedem gibi giyiniyorsun demişti ve aslında haklıydı ayakkabılarım ve süveterimle ile tam bir dedeydim. Onlar gibi giyinemiyordum çünkü bu mümkün değildi. Ben fakirdim onlarsa zengin ve bu çok acımazsızcaydı. Bitmiştim yine yapacak bir şey yoktu. İhsan hocaya gidip ''Hangi grup da olacağım'' dedim. ''Gir birine işte beni uğraştırmayın'' dedi. Adam haklıydı. ''Başlarım böyle hikâyeye'' diyerek yanından ayrıldım. Yine her zaman ki gibi içimden konuşarak...

Okula daha bu sene gelmiştim. Zorunlu bir göç dolayısıyla... Babamın İstanbul'a tayini çıkmıştı. Bu tayinlere oldum olası aklım ermiyordu bir türlü şehirlerden birinde sabit olarak kalamıyorduk. Elazığ'dan sonra İstanbul'da yaşamak öyle zor oluyordu ki bu durumu anlatamam bile... İstanbul dışarıdan gelen biri için çok zor bir şehir. Bunu içindekiler kesinlikle anlayamaz. Ben sadece İstanbul boğazını dört yüz altmış sayfa yazıyla anlatabilirim. Bu çok iyi yazdığımdan değil en ince ayrıntısına kadar gördüğümdendir. İstanbul'a ilk kez gelmek benim için şampiyonlar liginde oynamak gibiydi. Okuduğum lisede şehrin tam göbeğindeydi. Bu bile beni mutsuz ediyordu. Yetişemiyordum diğer arkadaşlarıma ve her şeyi geriden takip ediyordum. Onlar gibi olamıyordum, olamazdım da...

İçimde fırlama bir çocuk olduğunu inkar edemem ama dışımda saf bir anadolu çocuğu hakimdi ve İstanbul saf olmak için fazla kirliydi.

^^ Yorumların hepsini okuyorum, arkadaşlığınız için çok teşekkür ederim ^^

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin