Yetmiş Dokuzuncu Bölüm

21.2K 1.7K 4.1K
                                    


Sabah olduğunda babamı uyandırıp,

''Hadi hamama baba'' dedim.

''Oğlum sabah sabah rüyanda mı gördün hamamı? Gideceğiz tamam.''

''Ne zaman babacığım?''

''Bir kahvaltı yapalım, çıkarız...''

''Peki babacığım.''


Güzel bir kahvaltının ardından yola koyulduk ve babamın anlattığı o eski hamam gittik. Vardığımızda orada bizi bekleyen bir sürpriz de vardı.

''Karahan?''

''Demek bensiz hamam gelirsin?''

''Gelirim tabii ne var bunda? Geleneksel hamam günleri mi düzenliyoruz kardeşim?''

''Vay  ince bir espri ama içinde taş kafamı yardı kardeşim. Pansuman şart.''

''Karahan pansuman lazımsa sağlık ocağına git. Hamam çıkışında ararım ben seni.''

''Yok yıkanmam lazım. Ben de geleceğim. Kardeşimle şöyle karşılıklı bir çimelim.''

''Çimelim ne ya? Hem bu düğün mü Karahan karşılıklı niye çimiyoruz?''

''O lafın gelişi yıkanalım yani, karşılıklı olmasa da olur.''

''İyi bakalım Allahın cezası sen de gel.''

O sırada babam para bozdurmak için girdiği bakkaldan çıkmıştı ve Karahan'ı gördüğünden en az benim kadar şaşırdı.

''Karahan evladım, sen ne yapıyorsun burada?''

''Hamama geldim Kemal amca.''

''Ben arada gelirim buraya babamla. Bugün de sen git ben geleceğim dedi.''

''Anlıyorum evladım, desene aile boyu hamam keyfi yapacağız bugün.''

''Öyle olacak Kemal amca...''

O sırada lafa atıldım.

''İyi o zaman hadi girelim de yıkanalım.''

''Olur valla bana uyar, üç gündür yıkanmıyorum Eray.''

''Şaka mı?''

''Yoo...''


Çok güzel bir hamam serüveninin ardından babamla yine konuşamamıştık. 

''Akşam bize gelsenize Kemal amca?''

''Erken yatıyorum evladım ama Eray gelsin.''

''Ben de erken yatıyorum baba.''

''Naz yapma Eray ya. Babam da özlemiş seni.''

''İyi bakalım geliriz.''


Akşam yemeği için Seyhan beyin yanına gitmiştik. Hayat olağan akışında devam ediyordu. O koskoca evde hiçbir değişiklik yoktu. Yine onların ailesi ilgili soru soramayacaktım ve Seyhan beyin sorularına maruz kalacaktım. 

''Hoşgeldin Eray, nasılsın?''

''İyiyim Seyhan bey siz nasılsınız?''

''İyiyim ben de oğlum, amca diyeceksin bana... Anlaşmıştık.''

''Peki Seyhan amca.''

''Okul bitiyor yakında, nasıl hissediyorsun? Hazır mısın?''

''Neye hazır mıyım?''

''Davaları kazanmaya evlat.''

''Davaları kazanmaktan çok hak edenin yanında olmaya hazırım.''

''Hak eden bizim hukuk büromuz Eray.''

''Mutlaka Seyhan amca ama yine de incelemek lazım değil mi?''

''Haklısın evlat haklısın. Seni bazen Karahan ile karıştırıyorum. O senin gibi değil, sen bazı şeylere kafanı çok takıyorsun. Bir hukuk bürosunda çalışıyorsan ve ekmeğini oradan kazanıyorsan, haklı olan her zaman orasıdır.''

''Tabii böyle bir görüşe sahip olabilirsiniz ancak benim de bu konuda görüşlerim var. Daha doğrusu bir görüş de demeyelim, babamdan öğrendiğim şeyler işte...''

''Neymiş onlar Eray?''

''Babam hep haram lokma kursak tıkar oğlum der. Ben birilerinin hakkını yiyerek para kazanmak istemiyorum. Eğer haksız bir davayı savunursam bir daha babamın yüzü bir yana kendi yüzüme bile nasıl bakarım?''

''Aynasız bir oda yaptırırız Eray olmaz mı?'' diyerek gülümsemişti Seyhan bey.

''Siz öyle bir odada mı kalıyorsunuz Seyhan bey?''

''Ahh Eray ah... Gençliğine veriyorum. Neyse bu bahsi geçelim.''

''Bence de seyhan bey çünkü aynalardan gizlediğiniz hiçbir şeyi Allhtan gizleyemezsiniz.''

''Yordun beni akşam akşam.''


Artık Seyhan beyle uzaklaşıyorduk ancak hâlâ bana yakındı. Üzerime gelmiyordu. Sanki sınavdaymışım gibi hissediyordum ve mutsuzdum. Üzerime çöken kara bulutları beyazla r ile değişmek için sahip olduğum her şeyi verebilirdim ancak sahip olduğum pek bir şey de yoktu. 

Ertesi gün okulda Fulya ile görüştük. Tabii etrafta yine Karahan da vardı ama konuşmamıza dahil olmuyordu.Daha önce bana kendisinin de bir şeyler yazdığını ve bu konuda gelişmek istediğini söylemişti. Okul dergisine girmek için beni kullandığını anlamam gecikmedi.

''Eray bu yazıyı okul dergisinde yayınlatır mısın?''

''Dergi benim değil ki Fulya.

''Olsun ama sen o dergide seviliyorsun.''

''Olabilir ancak o derginn içindeki tüm yazılar  özenle seçiliyor. Ben bunu yayınlayın dersem hiç adil olmaz.''

''Hukuk senin kafanı bozmuş Eray.''

''O ne demek?''

''Sen gerçekten bu bölümü bitirince adaleti sağlayacağına mı inanıyorsun. Birkaç davadan sonra harcarlar seni.''

''Senin bir yazını yayınlatmak için karakterini harcadığını gibi mi?''

''Karakterime laf edemezsin.''

''Haklısın olmayan şeyler üzerinde konuşmaya gerek yok.''

''Ya sen ne biçim insansın.''

''Orada dur bakalım. Boyundan büyük konuşma! 

''Ne diyorsun sen ya?''

Karahan yine kendini tutamayıp lafa atlamıştı. 

''Boyundan büyük konuşma diyor işte. 1.58 i çoktan geçtin bence.''

''Sizinle uğraşılmaz. Güle güle...''


Benimle uğraşılırdı belki ama Karahan ile uğraşmak gerçekten mümkün değildi. Güne son verirken günlüğüme şunları yazıyordum.


''Her ne olursa olsun bazı kardeşlikler sonsuza dek sürmek için kurulur.''

Evet Karahan bana ne kötğlük yaparsa yapsın hep kardeşim olacaktı...


^^Bulut kalplilerime sevgiyle...^^





Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Where stories live. Discover now