Otuz İkinci Bölüm

28.8K 3K 1.3K
                                    


Dışarıdan bakıldığında her şey yolunda gözüküyordu ama bu dünyada bir insanın dertsiz kalmayacağını yaşadıklarım bana sürekli öğretiyordu. Yaz tatilinde Karahan'ın babasının şirketlerinden birinde çalıştık. Karahan'da benim gibi çalışıyordu.Refik abi'nin yanından sonra bu kurumsal yerler çok havalı gelmişti bana. Karahan böyle ortamlara alışkın olmakla birlikte Merdoğlu soyadının istemese de faydasını görüyordu. Tabii Karahan'dan dolayı aynı faydayı ben de görüyordum. 

''Çocuklar bütün gün şirketin içinde dolaşacaksınız. İnsanlar nasıl çalışıyor, hangi bölümde neler yapılıyor iki ay boyunca bunların analizini yapıp dosyalar halinde bana teslim edeceksiniz.''

''Peki Seyhan bey.''

''Tamam baba birlikte yaparız.''

''Eraycığım sen de bana Seyhan bey deme artık Seyhan amca de''

''Peki Seyhan amca...''

''Baban neler yapıyor? O nasıl?''

''İyi Seyhan amca emekliliğe gün sayıyor.''

''Güzel güzel maşallah, babana da selamımı ilet...''

''Başüstüne Seyhan amca...''

Burası çok güzel bir şirketti. Üniversite bittiğinde böyle bir şirkette çalışmak benim için çok güzel olacaktı. O yüzden var gücümle Seyhan amcanın dediklerini yapıyordum. Ailem de tüm bu olanlardan dolayı mutluydu. Ancak okulda başıma gelenleri anlatmadığım için babam biraz kızmıştı bana...

''Neden Eray?''

''Korktum baba.''

''Anlatsaydın bir şeyler yapabilirdim oğlum. Neden kimsesiz gibi davrandın?''

''Onlar çok güçlü baba. biz onlar gibi olamayız. Senin zaten başında bir sürü dert var. Kendi yağımızda bile kavrulamıyoruz.''

''O ne demek oğlum. Ben yetişemiyor muyum size?''

''Öyle demek istemedim baba, tabii ki yetişiyorsun ama sen de biliyorsun işte.''

''Neyi biliyorum Eray?''

''Onlar gibi olmadığımızı...''

''Oğlum neye ihtiyacın varsa benden isteyeceksin. Ben sizin için her şeyi yaparım. Gerekirse pazarda limon satarım, ayakkabı boyarım ama ne anneni ne seni kimseyi muhtç etmem.''

''Bunu biliyorum baba ama sen de biliyorsun bazı şeyleri... Onların dünyası bizim dünyamızdan farklı.''

''Haklısın oğlum. Bizim dünyamızda sadece helal lokma ve onurlu bir yaşam vardır. Diğer türlüsü de bize yakışmaz.''

''Haklısın baba...''


Bizim dünyamız yani küçük insan olarak tabir edilen o dünya işte... Babam sıradan bir devlet memuru, annem ise ev hanımı... Babamın kazancı hastalıklara ve kiraya gidiyor. Doğru düzgün beslenemiyoruz bile. Eve muz girdiğinde heyecanlanıyoruz, sanki büyük bir ödülmüş gibi... Oysa herkes hak eder bazı şeyleri... Mesela bilmelidir insan etin tadını ama biz pek bilmeyiz işte. Bazen sulu köfte yeriz ve tabakta en son köfteler kalır. Bunu anlamak için benim gibi bir hayatınız olmalı. Kahvaltıda sucuk kızartıldıysa, son sucuk dilimi öyle kalır bir başına. Yağı donana kadar bekler. Kimse uzatmaz çatalını oysa herkes yiyebilir çünkü bir dilim sucukla kimsenin karnı patlamaz. Biz o sucuğa dokunmayız işte. Birbirimize bırakırız. Bu fakirlikten öte bir şey. Nasıl anlatılır ki...

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin