17. Bölüm: Şüphenin Rüzgarı

Bắt đầu từ đầu
                                    

Gözyaşlarını parmaklarımla silip alnından öptüm. ''Ağlama, lütfen. Halledeceğiz her şeyi.''

Kafasını sallamakla yetinirken gözyaşları yavaşlamaya başlamıştı. ''Yağız'ın da Ener'in de seni çok sevdiğini biliyorsun. Sadece şaşkınlar. Umursama bir tanem, gel buraya.''

Tekrar kendime çekip sıkıca sarıldığımda onun gibi titriyordum. Dakikalar birbirini kovalarken aklıma gelen soruları bir kenara itmiş, sadece onun iyi olmasını istiyordum. Kollarımın arasında hıçkıran bedenini sardıkça karnında bir can taşıdığı aklıma geliyor, irkiliyordum.

Kapı sertçe açıldığında karşımda Ener'i gördüm. ''Çıkın dışarı.''

Sesi kızgın geldiğinde yerimizden bile kımıldamadık.

"Asel, Eylül'ü dışarı çıkar!"

Sesi daha kontrollü çıktığında söylediğini yapıp Eylül'ü yanımda sürükleyerek lavabodan çıktım. Odada kimsenin olmadığını görünce şaşırdım. Ener, herkesi kovmuş partiyi bitirmiş olmalıydı. Köşede oturan Kuzey ve Azra bizi izlerken Yağız bir sağa bir sola durmadan yürüyordu. Eylül'ün bedeni ağırlaşıp neredeyse bayılacak hale gelmişti. Zar zor kapıya ilerlerken Ener, öfkeyle soludu.

Eylül'ü kollarımın arasından çekip kucağına aldığında teşekkür eden bakışlarımı gönderdim. Eylül, Ener'e sarılmak yerine cansız bir şekilde kucağında durdu. Dışarıya çıktığımızda temiz havayı içime çekip kendime gelmeye çalıştım. Titreyen bedenimi durduramazken Yağız yanıma gelip bana sarıldı.

Arabanın önüne vardığımızda Ener'in yanına koşup cebinden anahtarı çıkardım. Arabayı açıp arka tarafa oturduktan sonra Ener, Eylül'ün bedenini kucağıma bıraktı. Kapıyı sertçe kapatıp sürücü koltuğuna geçerken Yağız da yanına oturdu.

Tekerin asfaltı yırtan sesi kulaklarımda çınlarken Ener, arabayı hızlı sürüyordu. Yağız, ''Nereye gidiyoruz?'' dediğinde cevap vermedi.

Bu kadar sinirli olmasına tahammül edemeyip yüksek sesle konuştum. ''Nereye gidiyoruz Ener!?''

''Evime!''

Eylül'ün kucağımdaki saçlarını okşarken uyuyakaldığını anladım. Sarı saçlarının arasında dolaşan parmaklarımı seyrederken birinin çıkıp her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu söylemesini bekledim. Kafamı geriye yaslayıp arabanın tavanına bakarken küfür ettim. Gerçekleri yavaş yavaş sindirirken etrafımdaki her şeyi parçalayacak bir öfke içimde yükseliyordu. Eylül'ün masum yüzüne baktığımda sinirimin geçmesini bekledim. Aralanmış dudakları arasından yükselen acıyı hissediyordum.

Ani bir frenle durduğumuzda Ener'in ne ara arabadan indiğini anlamadım. Kapımı açıp önce beni dışarı çıkardı. Eylül'ü kucaklayıp eve doğru yürürken bir adım arkasındaydım. Yağız, zile basmış kapının açılmasını bekliyordu.

Karşımda Zeynep ablayı gördüğümde tüylerim diken diken oldu. Ailelerimizden biriyle karşılaşmanın korkusu her yerimi sardı. Eylül'ün söyledikleri gerçekse bununla nasıl baş edeceğimizi ailelerimize söyleyip söylemeyeceğimi bilmezken sinir krizi geçirmemek için derin nefesler aldım.

''Ne oluyor?'' Zeynep ablanın sesi endişeyle çıkarken Ener annesinin yanından hızla içeri girdi.

Zeynep abla hem bana hem Yağız'a bakıp, ''Sorun ne? Eylül iyi mi?'' dedi.

Cevap vermeyip içeri geçerken Yağız'ın sesini duydum. ''Alkolü biraz fazla kaçırdı. Ailesini bilirsin. Kızmasınlar diye buraya getirdik.''

İçimden kükreyen sese engel olamadım.

Keşke alkolü fazla kaçırsaydı.

Keşke keşke...

ASELNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ