40.Bölüm: Var Ama Yok

13.7K 406 32
                                    






"Notta ne yazıyordu?" Harun arabayı kullanırken Hazan yan tarafta merakla yola bakıyordu. 

"Sen benim söylediğim yeri anladın mı?"

"Anladım. Ama notta ne yazıyordu?" Halil de arka taraftan merakla Hazan'ın notta yazan şeyi söylemesini bekliyordu.

Genç kadın avucunda birleştirdiği kağıdı açtı ve okudu.

"Yer ve Gök arasında bir yerde,
Kayboldum bu gece.
Bul beni Deniz Kızı,
Bekliyorum kaderde."

"Neden şiir yazmış ki?" Halil mantıklı bir soru sormuştu. Hazan da zaten sadece şiir bölümünü okumuştu. Diğer kısma göz gezdirmemişti bile.

Kağıdı açıp bakınca, şiirin sanki sonradan acelece yazıldığını fark etti. Asıl yazılı olan yer de Barbaros'un el yazısıydı ama daha düzgün yazılmıştı.

"Hayır. Başında başka bir şey yazıyor. 'Kulaklık kutumda bir hafıza kartı var. Alın ve yok edin. Ben geleceğim. En yakın zamanda.' Bu kadar."

"Neden şiir yazdı ki?" Halil hâlâ bu küçük detaya anlam vermeye çalışıyordu.

"Biraz daha bozuk bir el yazısıyla yazılmış. Sanki... Sanki sonradan hızlıca eklenmiş gibi. Kesin o adamlar bu yazıyı zorla yazdırdılar. Barbaros da benim anlayacağımı düşünerek bu şiiri hızlıca yazdı. Adamların görme ihtimaline karşı da şiir yazdı."

"Mantıklı." Halil'in sesinde de diğerleri gibi heyecan, umut ve heves vardı. Araba hızla yolda kayarken Hazan yine umutlanıp ardından hayal kırıklığına uğramak istemiyordu. Ama bu sefer içten içe hissediyordu. Bir şey olacaktı. Bulacaklardı onu. Geçen sefer de böyle söylüyordu ama bu sefer daha tutarlı bir sebepleri vardı. Barbaros söylemişti sonuçta.

"Geldik sayılır. Ama burası ormanlık bir alan. Nasıl bulacağız bilmiyorum."

"Ararız Harun. Halil, sen polisleri aradın mı?"

"Ah! Dur arayayım." Halil hemen cebinden telefonu çıkarttı ve Selim Beyin telefonunu çevirdi. "Hoparlöre ver." Hazan arkaya başını çevirip Halil'in telefonunu hoparlöre almasını izledi.

"Alo?"

"Selim Bey, biz Barbaros'u bulduk." Hazan'ın sesi o kadar heyecanlı çıkmıştı ki, sanki adamı bulup yanlarına almışlardı.

"Ne? Nasıl?"

"Yani bulmadık ama bize bir not göndermiş. Şimdi oraya, yani bahsettiği yere gidiyoruz."

"Konum atın hemen!" Selim Bey telefonu kapatmıştı. Halil elini geri çekip polis memuruna konum atmaya başladı. Hazan ise önüne dönüp yolu takip etmeye başladı. Tanıdık yollardan geçerken, içindeki heyecan tavan yapmıştı.

Ormanın girişinde durdular ve arabayı karanlık, görünmeyecek bir yere çekip indiler. "Şimdi nereye gideceğiz?" Hazan, Halil'e gülerek baktı.

"Nota göre tepeye çıkmalıyız. Ama olabildiğince ağaçlardan ayrılmayalım. Oradaysalar, ki umarım öyledir, bizi görmemeliler." İki adamda genç kadını onayladılar ve sessizce ormanda yürümeye başladılar. Olabildiğince hızlı, aynı zamanda sessiz ilerlemeye çalışıyorlardı.

Hazan yolu hatırlayabildiğince ilerlemeye çalışıyordu. O gün ne kadar da sinirli ve mutluydu. Başta saçma sapan sebeplerden ötürü kızmıştı adama ama sonradan o kadar mutlu olmuştu ki. Bu tepeye çıktıklarında affetmişti onu. Gece ilerledikçe de çok güzel sohbetler etmişlerdi. Kulaklarıyla nasıl eğlendiğini hatırladı. İstem dışı anımsama olunca genç kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sonrasında Hazan ona, Antalya'da neler yaptığını ve neden geç geldiğini sormuştu. Şimdi anlıyordu adamın neden öyle kaçamak cevap verdiğini. Ne acıydı ama! Aptalın tekiydi. 'Zekiyim, kül yutmam,' diye ortalıkta geziyordu bir de. Şaşkın adam!

SANDAL +18 (TAMAMLANDI)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora