Haftasonu Güney Efe'yi maça götürecekti.
Efe'nin hazırlanmasını beklerken balkona çıkıp bir sigara yaktı.
Bu sırada aklına Songül gelmişti. Soner'i de alıp gelmesini teklif edebilirdi. Hemen telefonunu çıkarıp Songül'ü aradı.
Songül kahvaltıdan sonra bulaşıkları makineye yerleştirmişti ki telefonu çaldı.
Güney'in aradığını görünce şaşırmıştı. Ellerini kurulayıp telefonu açtı.
"Alo.."
Güney:
"Songül.. naber?"
Songül:
"İyiyim sen?"
Güney:
"Ben de iyiyim. Şey Efe'yi halısahaya götüreceğim de Soner de oynamak isterse siz de gelin diyecektim. Yani başka bi planınız yoksa?"
Songül:
"Yok aslında. Ben bi Soner'e sorayım. Ona göre mesaj atarım sana."
Güney:
"Tamam haber bekliyorum."
Songül telefonu kapatıp Soner'in odasına gitmişti.
"Soner.. ne yapıyorsun?"
Soner:
"Gördüğün gibi bilgisayar oynuyorum." dedi ciddiyetle.
Songül:
"Halısahaya gitmek ister misin?"
Soner:
"Nasıl yani?"
Songül:
"Arkadaşım Güney.. kardeşini götürüyormuş. Siz de gelir misiniz dedi."
Soner:
"Olur.." derken bilgisayarı kapatmıştı bile.
Songül:
"O zaman hazırlan hemen. Ben de haber vereyim." diyerek odadan çıktı.
Kendi odasına girip hazırlanmaya başlarken Güney'e mesaj atmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN
FanfictionDilhun... Farsça 'içi kan ağlayan, kalbi yaralı' anlamlarına gelen bir kelime. Songül de böyle.. kalbi yaralı. Güney yaraladı kalbini.