1 ay sonra
Songül, Ali, Aytaç ve Meral kantinde oturmuş bir şeyler içiyordu.
Aytaç:
"Su niye gelmedi bugün? Biliyor musunuz?"
Meral:
"Hastaneye gidecekmiş."
Aytaç:
"Niye bir şey mi olmuş?" dedi panikle.
Songül:
"Yok.. biraz üşütmüş de ilaç alacaktı."
Meral:
"Biz de dinlen gelme dedik."
Aytaç:
"Hadi ya.. yurda gitsek almazlar değil mi?"
Ali güldü.
"Yurda gidip ne yapacaksın oğlum?"
Aytaç:
"Yardıma ihtiyacı varsa belki." dediğinde üçü de gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı.
Ali:
"Songül.. çayını içmedin buz gibi olmuştur. Yenisini alayım mı?"
Songül:
"Sağol Ali ya kalsın... Sonra içerim belki."
Meral:
"Ya Ateş'le Nazlı nerede? Sattılar bugün bizi."
Aytaç:
"Başbaşa takılmak istediler demek ki."
Ali:
"İnsan sevgilisiyle zaman geçirmek ister oğlum." dedi Aytaç'a imalı bakışlar atarak.
Songül:
"Yani.. zaten hep yanlarındayız. Bugün de başbaşa kalsınlar."
Meral:
"Evde hep başbaşalar zaten." derken başından beri yan masada oturan Güney kalkıp yanlarına gelmişti.
Güney:
"Selam.."
Aytaç:
"Selam."
Güney:
"Oturabilir miyim? Tek başıma sıkıldım da."
VOUS LISEZ
DİLHUN
FanfictionDilhun... Farsça 'içi kan ağlayan, kalbi yaralı' anlamlarına gelen bir kelime. Songül de böyle.. kalbi yaralı. Güney yaraladı kalbini.