Ertesi gün Songül, Güney ve Defne belki ayrılmıştır diye düşündüğü için biraz daha neşeliydi. Şarkılar mırıldanarak üstünü giyinmiş, güleryüzle okula gelmişti.
"Günaydın.." diye güldü bahçedeki kızların yanına geldiğinde.
Cemre:
"Günaydın.. ne bu neşe sabah sabah?"
Songül:
"Hiiç."
Eylül:
"Bi kantine gidelim mi sınıfa çıkmadan?"
Cemre:
"Olur.. dersin başlamasına daha var zaten."
Kızlar beraber kantine ilerlerken Songül'ün gözleri Güney'i arıyordu.
Kantine girdiklerinde masada tek başına oturan Güney'i görünce istemsizce yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. O kızdan ayrıldı diye düşünürken Defne'nin ince sesi duyuldu.
"Aşkıım.." diyerek neşeyle Güney'in yanına oturdu.
Ayrılmamışlardı. Songül sıkıntıyla bir nefes alırken Cemre'nin ona seslenmesiyle Güney'lere bakmayı bıraktı.
Cemre:
"Serkan'ı gördün mü? Ödevine yardım edecektik ya."
Songül:
"Yok görmedim. Gelmedi galiba daha."
Eylül:
"Hıh geldi." dedi kantinin girişini işaret edip.
Serkan uzaktan kızlara el sallayıp yanlarına gelmişti.
"Günaydın."
Cemre:
"Günaydın."
Serkan:
"Şimdi mi bakalım dersten sonra mı?"
Songül:
"Sen bilirsin. Bizim işimiz yok dersten sonra da bakabiliriz."
Serkan:
"Sonra bakalım o zaman. Derse az kaldı çünkü."
Eylül:
"Tamam olur."
Serkan:
"Çıkışta görüşürüz o zaman." diye gülümseyerek yanlarından ayrıldı.
YOU ARE READING
DİLHUN
FanfictionDilhun... Farsça 'içi kan ağlayan, kalbi yaralı' anlamlarına gelen bir kelime. Songül de böyle.. kalbi yaralı. Güney yaraladı kalbini.