Pigmentum | Eros Bir Kez Daha Ok Atar

3.5K 436 115
                                    

Ben gölge miydim?

Doktor, kadının bacaklarını aralamadan önce ceketini çıkartıp açılacak yere örtmeyi ihmal etmemişti. "Sakin kalmanızı rica ediyorum," dedi tane tane. Sesi kısıktı, yorgundu ruhen ama o işini yapmakta kararlıydı. "Şehirle aramızda bir buçuk saatlik mesafe var. Ambulansın gelmesi uzun sürecek en az kırk beş dakika falan..." Başını ceketin altına sokup kadının aralanan vajinasına baktığında göz kararı ölçüm yaptı. "...ve yedi santim açılmış. Bu gidişle on dakikada kafası görünür. Müdahale etmemi istemezseniz yapmanız gereken tek şey burada yatıp derin nefesler al..."

"Bebeğimi kucağıma ver." Kadın tüm soğukkanlılığıyla doktorun sözünü kestiğinde Jimin'in sesi gürleşti. "Bir kova dolusu kaynamış su istiyorum, bir kutu alkol, bir çift eldiven ve hiç kullanılmamış havlu!" Kısa sürede istedikleri geldi ama konsantre olamıyordu. Aklı, ruhu, her şeyi şuan tamamiyle sağ ön çaprazında duran dövmeli mimara odaklanmıştı. Ruhu pis mimar... Gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Doktordu o. Yemini vardı. Her ne durumda olursa olsun insanları iyileştirmek göreviydi. Omzunda bir el hissetti. "Yapamayacaksanız..." Kadının kocasıydı konuşan.

Jimin nazikçe omzunu indirdi. Gözlerini açıp kafasını kaldırdı. Hızlıca gömleğinin kollarını katladı, her iki elini alkolle temizleyip eldivenlerini taktı. "Masa örtülerinden birini yere serin!" Masa örtüsü yere serildikten sonra kadın zor da olsa örtünün üzerine yattı ve bekledi. "Bir masa örtüsü daha istiyorum." Kadının gece elbisesini sıyırıp örtüyü bacaklarına örttüğünde her şey hazırdı. "Arkamda kimse kalmasın, doğum bitene kadar kimse yüksek sesle konuşmasın!" Jimin kadına dönüp hüzünlü bir gülümsemeyle konuştu.

"Şimdi lütfen ıkının."

☁️

Ben gölge miydim? Bunca zamandır onun zevklerine itaat eden bir gölge... Aşkı gerçek değildi, nişanlısının aşkı gerçekti ve o gerçekliğin gölgesinde kalan bendim. Kahvesini yudumladı genç doktor. Penceresinden dışarıyı izliyor, düşünüyordu. İzin gününde yapacak başka hiçbir şeyi yoktu. "Jimin, bordo tişörtümü bulamıyorum. Gördün mü?" Taehyung salona girdiğinde arkadaşını hırkasına sarınmış gördü. Gülümseyip ona arkadan sarıldı. "Konuşmak ister misin?"

Olumsuz bir baş sallaması geldi. Taehyung umutlarının yavaş yavaş tükendiğini hissediyordu. Balonun olduğu gece hastanede nöbetçiydi. Ambulans ile Jimin'i aynı anda göründe şaşkına dönmüştü. Jimin ağlıyordu lakin herkese emirler yağdırmaktan da geri kalmıyordu. Üstü kapalı ne olduğunu sormuştu Taehyung. Tek bir kelimeyle almıştı cevabını. "Nişanlıymış," demişti Jimin. O an Taehyung ameliyathaneye girip kadının rahmini dikecek olmasaydı arkadaşına sarılır, onu asla bırakmazdı. Gecenin üzerinden beş gün geçmişti. Jimin çoğu zaman işteydi lakin duygusal hiçbir belirti göstermiyordu. Tek damla gözyaşı döktüğünü görmemişti Taehyung. Geceleri odasına saçma nedenlerle giriyor onu kontrol ediyordu. Yanaklarındaki ıslaklığı görmediğinde de içi rahat ediyor, ancak sabaha karşı uyuyabiliyordu.

"Bence dışarıya çık biraz. Parka git. Çocukların sesi kafandaki sesi bastıracaktır." Doktor arkadaşını dinledi. Üzerindeki kıyafetler düzgün olduğu için değiştirmeden dış kapıya adımladı ve ayakkabılarını giydi. Tek kelime etmeden çıktı dışarıya.

Taehyung pencereden sokakta ilerleyen arkadaşını seyretti bedeni kaybolana kadar. Üzülüyordu, onun bu hali kahrediyordu arkadaşını. Bordo tişörtünü bulamaması da gıcığına gitmişti. Koltuğun kenarındaki siyah tişörtü geçirdi üstüne. Ardından etrafı toparlamaya başladı. Jimin, titiz bir insandı normalde. Sabah kalktığında bu dağınıklık için Taehyung'a kızar saatlerce söverdi ona ama bu sabah önemsizmiş gibi kahve içmişti pencere kenarında. Nefesini verdi sinirle. Masadaki noodle kutularını topladı, birkaç saç tokasını banyodaki dolabın çekmecesine koydu, halıdaki mısır gevreği tanelerini çöpe attı... Evi toparladığı anda kapı zilini duydu.

Pigmentum • jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin