Pigmentum | Siyah

10.7K 926 310
                                    

Hikayeyi eskiden okuyan okuyucuların yeni versiyonda yorumlarını görmemek can sıkıyor. Hikayeyi silebilirim, hoşunuza gitmediyse eğer. Çünkü beni biliyorsunuz, sizin istemediğiniz hiçbir şeyi yapmam.

Hava kararmış, doktor işinden çıktığı gibi soluğu kuaförde alarak içindeki o pasif üzüntüyü atmak istemişti. Bir hafta, onu görmeyeli bir hafta geçti. Onu en son gördüğünden beri her gecesi ağlayarak geçiyor, tek gecelik ilişkinin kölesi olan ruhu canını sıkıyordu. Anlamıştı, tek gecelik kullan-at bedenlerden biri olmuştu onun için. Şimdi ise yansımasına bakarak verdiği bu kararın onda nasıl bir etki bırakacağını düşünüyordu. Akmış, sarı saçlarından hıncını çıkartmak doğru muydu, gerçekten? Bilmiyordu.

Bu, küçük ama etkisini de azıcık belli eden depresyondan kurtulmak istemişti sadece.  Heyecandan titreyen ellerini saklamaya çalıştı. Acilde görevli olduğundan bugün fazlasıyla yorulmuştu. Üstelik senelik izine çıkan Taehyung, arkadaşını acımasızca arkasında bırakmıştı. Jimin, içinde bir yerlerde ona karşı da hain planlar kuruyordu; tıpkı Jungkook'a kurdukları gibi. Bir anda aklına geçen gece patlamış mısırların arasında Amore Dea olmak istediği geldi. Yüzü kızardı, kendi yansımasından bakışlarını kaçırıp ona doğru gelen kuaförüne gülümsedi.

Yaklaşık bir buçuk saat sonra siyah saçları ile evine dönüyordu. Geceye yüz tutmuş akşamın karanlığında saçları belli olmuyordu lakin, hafifçe vücuduna değen ay ışığı beyaz gömleğinin yakasına vuruyor, kolyesinin sarktığı boynuna pırıltılar ekliyordu. Kemerinden bacağına sarkan zinciri çekiştirdi; çantasını kalçasına doğru ittirdi. Tam evin sokağına vardı ki, kapısının önündeki son model arabayı gördü. Yutkundu, bir haftadır beklediği kişi olabilir miydi gelen? Adımları ondan izinsiz hızlanmıştı artık. Tutamıyordu kendini, bastıramıyordu içindeki öfke ve heyecanı.

Arabanın içindeki beden, arabaya yaklaşmakta olan adamı gördüğü gibi aşağı inmiş ona doğru adımlamıştı. Artık sokak lambasının da aydınlattığı bedenler kucaklaşarak bir araya geldiklerinde, doktor öfkesine ağır basan özlemi kullanarak dövmeli boyna öpücükler kondurdu. Gözleri yaşlanmıştı. ''Özür dilerim,'' diye fısıldadı Jungkook. ''Sabah acilen İtalya'ya gitmem gerekti.''

Jimin belindeki ellerin izin verdiği kadarıyla geriye çekilmiş Jungkook'un yüzünü avuçlarının arasına almıştı. ''Önemli değil,'' dedi burunları birbirine değerken. ''Şu an burada olman...'' Derin nefes çekti içine. Burnuna değen vanilya kokusu onu mor ışıklı odaya götürmüştü çoktan. ''...önemli olan.'' Jungkook hafifçe kafasını sallayarak burnunu beyaz boyuna sürttüğünde doktor huylanarak kendini geriye çekti.

''Kahve?'' Dövmeli genç gülümsedi. ''Beni eve mi atıyorsun yoksa?'' Küçük kahkahası sokakta yankılanan doktor utanarak geriye çekilmiş bakışlarını yere indirmişti. Utanmıştı. Ayrıca hala kızgındı. Birazdan onun kendi evini görecek olmasının da etkisi vardı bu kızgınlıkta. Çünkü onun evi ne sanatla döşenmişti ne de heykel barındırıyordu. Hatta evin çoğu duvarına monte edilmiş raflarda fizyoloji, anatomi, genel cerrahi ve bir sürü tıp kitabı bulunuyordu. Nefesini verdi; basit bir öğrenci evine kendisini Nirvana'ya çıkarmış bir adamı davet etmek... Cesaret işiydi açıkçası.

Jungkook gülümseyerek siyah saçları okşadı ve tombul parmakları kavrayarak evin kapısına kadar doktoru sürükledi. Jimin içindeki sıkıntıyı boşvererek kapıyı açtığında dövmeli genci kısacık bir koridor ve ardından gelen şirin mi şirin amerikan mutfak karşılamıştı. Doktorun kendisi gibi tatlı olan bu ev nedensiz hoşuna gitmişti; salona geçtiklerinde gri ikili koltuk ve karşısındaki televizyon haricinde pek bir şey yoktu. Duvarlardaki kalın kitaplara iç çekerek baktı, gri koltuğun arkasında yan yana iki kapı bulunuyordu; doktor, dövmeli gencin baktığı yere döndüğünde açıklama gereği duydu. ''Şu oda benim, diğeri ise Taehyung'un yani ev arkadaşımın.''

Kafasını sallayan bedenle rahatlayan Jimin, kahve yapmak adına mutfağa adımladığında arkasında onu kalçasını izleyen dövmeli bedenden habersizdi. Jungkook gri koltuğa oturarak yanındaki kumandayı aldı, rastgele kanalları gezerken kısa bir süre sonra Jimin elindeki kahvelerle salona girmiş Jungkook'un önündeki sehpaya kahve bardaklarını bırakarak yanına oturacaktı ki, genç adam onu belinden tuttuğu gibi kucağına çekip başını doktorun göğsüne yaslamıştı. Bu sefer gülümseyen doktora karşın huzurla gözlerini kapatmış dövmeli beden vardı.

''Özledim,'' diye fısıldadı. ''İşlerim o kadar yo...''

''Haber verebilirdin,'' diyerek sözünü kesti Jungkook'un. Aniden ortaya çıkıp güzel sözlerle kendisini kandırmasını istemiyordu. İşret parmağını dövmeli boyunda gezdirdi doktor. ''Hatanı kapatmaya çalışma.'' Onu öpmeden önce söylediği kelimeler bunlardı. Dudakları anın tadını çıkarmak istercesine öpüyordu Jungkook'un çikolata tadındaki dudaklarını. Dövmeli bedenin parmakları beline çıktı ve onu gri koltuğa devirerek üzerine çıkmıştı.

''Duramam, yapma.'' Doktor dudaklarını aralayarak dilini uzunca dudaklarında gezdirdi.  Onun üstündeki etkisini sevmişti. ''Nasıl bir şeysin sen böyle? Uzak kaldığımda bile bir gece de nasıl olur zihnimde böylesine yer edinebilirsin?'' Bükülen dolgun dudakları hafif bir öpücük kondurup geri çekildi, Jungkook. Çocuksu bir tavırla kahvesine uzandı; ''Haydi film izleyelim! Bu gece arkadaşın yoksa sende kalacağım,'' dedi koltukta yatan doktora bakarak.

Jimin, Jungkook'un yüzündeki hınzır gülümsemeye lanet okuyarak dikeldi ve kahvesine uzanıp bardağını kavradı. ''Başka hayallerim vardı,'' dedi. Siyah saçlarını alnından çekerken. ''Mor ışığım yok lakin, yatak odamdaki abajur yeterince ışık yayıyor.'' Tepkisizce söylediği bu cümlelerden sonra Jungkook yutkunmuş siyah saçlı genci kendisine ağız işi yaparken düşünmemeye çalışmıştı. Dizlerinin üstünde, ağzından akan salyalarla, belki...

''Ama olsun, film gecesi de eğlenceli, Jungkook-shi.''

•

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Pigmentum • jikookWhere stories live. Discover now