dokuz

58K 2.9K 1.7K
                                    

Balım'dan

"Neden buraya geldik?" diyerek klinikte göz gezdirdiğim sırada Émilie'nin "Bakirelik testi için." demesiyle afallayarak ona döndüm. Hemen yanımda otuyordu. Öylesine rahat bir ifadeyle karşısındaki kapıyı izliyordu ki kanım dondu ve dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Kelimelerin boğazımda düğüm düğüm olduğunu duyumsuyor, hiçbir şey yapamıyordum. "Baban böyle uygun gördü. Bernard'a rezil olmamak adına senden emin olmak istiyor." diye açıkladığında önüme yönelerek sırtımı koltuğa yasladım. Az sonra doktorun kapısı açıldığında gerçekten bunun için benden sıvı mı alacaklardı? Bundan daha fazla aşağılandığım bir an hatırlamıyordum. O an kendimi iliklerime kadar değersiz hissettim.

"Bernard hepinize girsin." diye mırıldandığımda kolumun sıkılmasıyla irkildim.

"Bir hanımefendi böyle konuşmaz."

"Hanımefendi hanımefendi," diye bağırırken onu taklit ettiğimin farkında olduğu için suratını buruşturdu. Öfkeyle ayağa kalktım. "Hanımefendi filan olmak istemiyorum." gün geçtikçe yıpranan sinirlerimin farkındaydım. Bunun onlar da farkındalardı. Evlenince sakinleşeceğime yoruyorlardı. Bu sebeple babam üniversitede kaydımı donduracaktı. Senelerce sözünden çıkmadığım o  ulu adam, göz göre göre beni harcıyordu.

"Bak bu gözlere," dedim, sinirden bitap düşmüş bir halde, "Bak bu gözlere! Ben evlenmeyeceğim, anladınız mı? Ben okuyacağım sonra da sizin o cehenneminizden kurtulacağım. Ne pahasına olursa olsun."

"Bitti mi?" diye derin bir sükunetle konuştuğunda gözlerim doldu. Sanki duvara konuşuyordum. "Bittiyse oturun Küçük Hanım." dediğinde başımı olumsuz anlamda sallayarak geri geri yürüdüm.

"Siz tek başınıza oturun, Madam."

-

"Émilie," diye mırıldanırken kafamı yastığa iyice bastırdım. "Neden bu kadar zorsun?" yanaklarımın ıslandığını farkına varınca zor bela yutkunarak gözlerimi daha sıkı kapadım. "Evlenmek istemiyorum. Niye anlamıyorsunuz?" deyip yatakta iki büklüm oldum.

Üzerimde kalan yorgana sıkı sıkıya sarılarak yeniden uyumaya çalıştım. Eğer o rüyanın devamını görebilirsem başka neler yaşandığını da öğrenebilirdim. Nefeslerimin titremesine aldırış etmeden uyumak için gayret gösterdim. Fakat, buna ne Mihriban'ın miyavlamaları izin verdi ne kapının açılması. Gözlerimi aralayarak olup biteni izlemeye başladım. Uraz araladığı kapımdan Mihriban'a uzanıyordu. Burnuma dolan balık kokusuyla gülmeden edemedim. Bunu yapınca kafamda ince bir sızı oluşmuştu. Nasıl soğuktan sıcağa veya sıcaktan soğuğa geçerken hipotermi geçirebilme ihtimalimiz varsa ani duygu değişimlerinde de buna benzer bir şey oluyordu.

"Günaydın." diyen Uraz'la gülüşüm tebessüme dönüştü. Dün gece beni itham ettiği şeyi uzun uzadıya konuşmuştuk. Tabii anlatmaya hafızamı kaybettiğim yerden başladığım için birçok duruma yeni yeni anlam veriyordu. Mesela biz tanışana kadar kaldığım eve, paramın hiç olmayışına, yeteneklerimi kullanmama ve en önemlisi Demirhan'a gitmeme. Gerçi öylesine abisini zerre hatırlamadığımın altını çizmiştim ki en son Atalay'ın yanıldığında kanaat kılmıştık. 

"Günaydın." diyerek yorganı kaldırdım. Ona ve kucağındaki kedime bakarken "Birkaç dakikaya inerim." dedim. Başını sallayarak kapıyı kapadığında rahat bir nefes aldım. "Bernard'mış Demirhan'mış," derken yataktan aşağı bacaklarımı sarkıttım, "Hiç birini tanımıyorum."

Üstümdeki yepyeni pijamalarla ayağa kalktım. 

Yatağımı düzelttiğim esnada homurdanmaya devam ettim: "Neymiş efendim, babamın seçtiği kişiyle evlenecekmişim. Niye benim aklım yok mu? Düşünme yetimimi kaybettim? Ben seçemiyor muyum?" yorganın son halkasını da çektiğimde "Yeter bu kadar." deyip durdum. Ardından ellerimi saçlarıma geçirerek onları yokladım. Daha dün gece banyo etmiştim. Hiç yeniden edesim yoktu. Yine de banyoya doğru yol aldım. Aralık kapıyı ittirip tamamen açtığımda gözüme çarpan lavaboyla oraya yürüdüm. Eğilip yüzüme birkaç kez su çarptım. Akabinde kafamı kaldırarak aynadan aksime baktım. Saçımı topuz yaptığım için sadece ön tarafları ıslanmıştı. Dün ne güzel erkenden kalkıp iki saat iş için hazırlanmıştım. Şu an içimden hiç öyle bir şey gelmiyordu. Dolabın gözünden tarağı alıp saçımı üstünkörü taradım. Sonra siyah tokalarımdan birini almak suretiyle sıkı bir at kuyruğu yaptım. Böylelikle beynime kan gitmediği için düşünemezdim ve mutlu bir gün geçirirdim.

Hafıza Kaybı Where stories live. Discover now