altı

61.2K 2.9K 1.1K
                                    

"Tek başına girebilir misin?" 

Bir Uraz'a bir koca binaya baktığı sırada başını belli belirsiz salladı. "Girerim." de dedi. Ardından sessizliğin kol gezdiği taksiden çıkmak adına kapının kolunu tuttu. Sonra vazgeçerek arkasına yaslandı. Kendilerine bakmakta olan taksiciye aldırış etmeden "Bir sorun mu var?" diye sordu, Uraz'a.

"Ne gibi bir sorun?" 

"Sabahtan beri surat asıyorsun."

"Sabahtan beri değil."  

Balım şaşkınlıkla ona dönerken "Peki ya ne zamandır?" dedi.

Uraz geçiştirmek için lafı ağzında geveleyince sinirlendi. "Bana sorunu söylemezsen nasıl halledebiliriz?" dediğinde taksicinin kendisini onaylayan mırıltılar çıkardığını duydu. "Bak, o da benimle aynı görüşte." diye şoför koltuğunu gösterdiğinde, Uraz bir şey demeden kendi camına yöneldi ve dışarıyı izlemeye başladı.

"Uraz," dedi, sakin kalmaya çalışarak, "Her şey anlaştığımız gibi. Şimdi bu tavrının nedeni ne? Bunu hak edecek ne yaptım?" 

Sessizlik baki kaldığında sıkılarak kapıyı açtı ve son kez Uraz'a bakarak "Sen bilirsin." dedi. İçeriden çıktığında bacaklarını saran serin havayla ürperdi. Kapıyı kapadığı gibi ellerini kabanının cebine yerleştirerek binaya döndü. Uraz'dan hiçbir hamle gelmediği için yürümeye başladı. Dün geceyi bölük pörçük hatırlıyordu. Öylesine uykusu vardı ki Atalay'ın olduğu anlar neredeyse hiç yoktu. Binaya giren başka insanların acelesine tanık olunca adımlarını hızlandırdı. Koca binanın önüne geldiğinde hiçbir güvenlik görevlisi görmemesiyle hiç durmadan içeri girdi. Giriş katın geniş bir alan kalacak şekilde dekore edildiğini görünce bir an için yürümeye ara verdi. "Haciz memurları uğramış gibi." dediğinde yanından geçen bir kadın kendisini duydu ve kibirli kibirli üstünde bakışlarını gezdirdi.

Balım o bakışların ağırlığını duyumsayınca oraya baktı. Bir kadının kendisine kilitlendiğini fark eder etmez onaylamaz mırıltılar çıkararak "Ne burası müze ne ben de sanat eseriyim." diye söylene söylene danışmaya ilerledi. Kadının kendisini duyduğunu biliyordu. Az biraz zaman geçtikten sonra üstündeki ağırlık çekilince rahat bir nefes aldı. Danışmaya vardığında "Sapık mıdır nedir?" diye homurdanıyor, bir yandan da omzunda asılı çantayı masaya koyuyordu.

"Kimden bahsediyorsunuz?" diye soran danışmanla isim etiketine baktı.

Akabinde "Boş ver be Emre." dedi.

Önceki hayatı o kadar resmiyet doluydu ki şu an acısını çıkarırcasına davranıyordu. Emre onun bu tutumu karşısında omuzlarını dikleştirerek önündeki masaya eğildi. Bir kağıda numarasını yazdığı esnada genç kız "Atalay Bey'in odası nerede?" diye sordu. O sadece kendi seviyesinde olduğunu düşündüğü insanlara samimi davransa da Emre hala bu durumu kendisine özel sanıyordu. "Atalay Bey'in odası," derken numarasının son dört hanesini yazarak kağıdı havaya kaldırdı. Balım adres sandığı için kağıdı bir çırpıda aldı. "En üst katta." diye yol tarif eden Emre'ye başta beslediği sempati kağıtta okuduğu şeyle yerle yeksan oldu.

"Bana mı yürüyorsun?" diye sorduğunda "Sen de öyle yapıyorsun." diye karşılık aldı. Suratını ekşitirken kafasını olumsuz anlamda salladı. Memnuniyetsiz bir edayla "Ben kimseye yürümüyorum." dedi. İçinden "Uraz hariç." diye eklemeyi ihmal etmemişti.

"Resmiyet kullanmayınca sandım ki," açıklamasına müdahale etmek için elini kaldırdı ve onu susturdu. "Sen bir şey sanma. Ben anladım anlayacağımı." diyerek kağıdı avuç içine sıkıştırdı. Sonrasında buruşturduğu kağıdı ona iade ederek asansöre yol aldı. "Atalay Beyle randevun olmadan görüşemezsin." diye bağıran Emre'ye hiçbir şey demeden açık olan asansöre bindi. İçeride birkaç kişi daha vardı. Hepsine baş selamı verdiğinde çoğunluk karşılık verince morali düzeldi. En üst katın tuşuna basarak kapıların kapanmasını izlediği sırada "Yönetici katında ne işiniz var?" diye bir soru duydu.

Hafıza Kaybı Where stories live. Discover now