sekiz

55.3K 2.8K 968
                                    

Atalay "Bazen fevri davranıyorsun." dedi, elindeki fincanı dudaklarına götürürken, "O anlarda seni ben bile tanıyamıyorum." bir yudum alıp ağzında döndürdüğü sırada tam fincanı geri yerine koyacakken dayanamayarak bir yudum daha aldı. Demirhan ise önündeki dosyalardan zor bela başını kaldırdığı esnada masasına gelişigüzel koyduğu not defterini gördü. Onu toplantı sonu Balım'dan almıştı. İçinde yazan Türkçe cümleler gözünde canlanır gibi olduğunda başını onaylamaz anlamda salladı.

"Ona Türkçe not almasını söyledim de ne oldu?"

"Kalabalık önünde rencide etmiş oldun."

Atalay'ın tutumu karşısında önündeki dosyaları kapayarak sandalyesini geri itti. Ayağa kalktığında "Yalan mı?" dedi, arkadaşı. Daha fazla dayanamayarak not defterini aldı. Malum sayfayı açtığı sırada "İlk iş günüydü. Üstüne çok gittin." diye duydu. Not defterini Atalay'a göstermekten vazgeçerek arkasında kalan kocaman cam duvara ilerledi. Önce gittikçe kararan gökyüzünü sonra binadan çıkan insanları izledi.

"İlk günden çalışanlarla tartıştı, toplantı odasında konumuna bakmaksızın lafımı böldü ve huzursuzluk çıkardı. Bunlar sorun değil ama benim onu yönlendirmem sorun, doğru mu anlıyorum?"

Atalay söz konusu olan iki durumunda normal olmadığının bilinceydi. Fakat, yine de "İlk günüydü." diye savundu. "Stresli olması çok normal."

"O bir asistan." dedi, Demirhan. Elindeki not defterine yönelerek satırlarda göz gezdirdi. Hakkında yazdığı İngilizce karamsar ifadeler bir yana Türkçe yazdığı şiirler öte yanaydı. "Toplantı da konuşma hakkı yok." derken şiirleri inceledi. Öylesine bilinmedik geliyordu ki sürekli hangi şairin bu cümleleri bir araya getirebileceğini düşünüyordu. Bilseydi, sakın falından yazıldıklarını, dönüp yeniden bakmazdı. 

"Soru sorabilir." 

"O üslupla soramaz." dedi, net bir ifadeyle, "Benimle üstten konuşamaz. İftira atamaz. Her şeyden önemlisi," not defterini kapayarak bir an için arkasında kalan Atalay'a bakarken "Uraz'ın sevgilisiyken onu ciddiye almamı bekleyemez." diye eklediğinde Atalay içmek üzere olduğu kahveyi kendinden uzaklaştırdı. Fincanı masaya koyduğu sırada "Çok mu benziyor?" diye sordu.

"Kime?"

"Kimden bahsettiğimi biliyorsun," diyerek ayağa kalktı. Pencereye doğru yol alırken "Geçen sene Paris'te," diye söze girdi. Demirhan'ın yanında durduğu sırada elini de koluna yerleştirdi. "Sarışın bir kadınla birlikte olmuştun. Seni bar odasında bir başına bırakıp gitmişti. Ona çok mu benziyor?"

Demirhan gözlerini kısarak Atalay'a döndü. "Onu hatırlıyorsan neden Balım'ı işe aldın?" dediğinde arkadaşı omuzlarını dikleştirerek geri kaçtı. Akabinde cam duvara dönerek dışarıya bakınmaya başladı. Cevap vermekten kaçmasıyla "Sen adam olmazsın." diye bir homurtu duydu.

"Çok benziyor ama kabul et."

Başını sağa sola sallayarak not defterine baktı. "Balım yirmi altı yaşında." dediğinde "Ben ona inanmıyorum ya." diye karşı çıktı Atalay. "Çok daha küçük gözüküyor. Nasıl yirmi altı olabilir?"

"Sen inan ya da inanma öz geçmişinde öyle yazıyor."

"Seninki kaç yaşındaydı?"

"Yirmi bir." diyerek kafasını kaldırdı. Atalay gibi dışarıya bakındığında Balım'ı gördü. Binanın önünde, elleri ceketinin cebinde, titreye titreye birini bekliyordu. "Onun aksine iyi bir kariyeri olacaktır." 

Atalay, Demirhan'ın kilitlendiği yere baktığında gördüğü kızla iç çekti. "Onun kötü bir kariyeri olacağı ne malum?" dediğinde "Gerçekçi olalım." karşılığını aldı. "Bir asistan ne kadar yükselebilir? En fazla yıllarca çalışırsa hatırı sayılır. Ha birde zengin bir adamı ayartırsa," demeye kalktığında Atalay susması için elini kaldırdı.

Hafıza Kaybı Where stories live. Discover now