[2.1]

2.4K 287 177
                                    

Sezon finali

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Sezon finali.

Blackpink, Kill This Love.

Bir ay önceye kadar Jungkook'un kötü biri olduğunu düşünüyordum.

Hareketleri, tavırları egoistlik kusuyordu. Asla yeterince açıklayıcı değildi ve her daim kaçıyordu. Bir amacı olduğundan emindim fakat bu amaç uğruna ailesinin telef olduğunu öğrendikten sonra her şey daha netti.

Jungkook kötü biri değildi. Sadece...

O intikam istiyordu. Adalet, iyilik ve birlik istiyordu. O kanla değil, adaletle birleştirmek istiyordu. Fakat bu zordu. Çünkü o can yanmasın diyerek hareket ederken, ailelerimiz bizi bir silah gibi kullanmayı amaçlıyordu. Belki de bu yüzden, hiç olmadığı kadar korkuyordum. Jungkook dedesine güveniyordu. İçinde hala bir umut vardı fakat benim yoktu. Hiç kimseye güvenim de, eminliğim de yoktu. Dedem beni yanına çağırıp kendince savaş elçisi ilan ettiğinden beridir benim için tamamen yok olmuştu.

"Rosie?"

Jungkook'un sesiyle irkilerek boş boş baktığım telefon ekranından gözlerimi çektim. Bir dizi açmıştım fakat çoktan izlemeyi unutmuş olmalıydım. Gözlerim omzumun üzerinden ona dönünce, üzerindeki siyah poları düzeltmekle meşgul olduğunu gördüm. Dışarda bu mevsimde yağmur yağıyordu ve bizim dersimiz vardı. Ne harika.

Tüm üniversite iki güne kalmadan bizi öğrenecekti.

Ondan önce hazırlanıp indiğim için telefonu kapatıp ayaklanırken, "Gidiyor muyuz?" diye sordum. Hafifçe kafa salladı. Yarası eskiye nazaran daha iyiydi fakat dikişleri hâlâ alınmamıştı.

Yürümeye başladığımızda ben önden, o arkamdan çıkmış ve birlikte garaja indikten sonra içeri girdiğimizde Jungkook kapıları açmıştı. Üzerimde beyaz, kayık yaka ve uzun kollu bir bluz vardı. Altıma krem bir etek giymiştim ve bacaklarım titriyordu. Hava çok soğuk değildi fakat ben dayanıksızdım. Üzerimdeki bomber cekete sarılarak ön koltuğa yerleştiğimde, ucu çamur olmuş beyaz spor ayakkabılarıma üzülerek baktım ve emniyet kemerimi bağladım. Jungkook da bindiğinde, bana küçük bir bakış attıktan sonra arabayı çalıştırmış ve garajdan ayrılmıştık.

Az sonra ana caddeye çıktığımızda yağmur yüzünden sürekli olarak silecekleri çalıştırıyordu ve içerisi artık daha sıcaktı. "Tae aradı."

Sesiyle birlikte ona dönerken, salık bıraktığım sarı saçlarımı parmaklarım arasına çevirmeyi bırakıp duraksadım. "Dersin başlamasına yarım saat var. Önce bir Posthumously'e dönelim."

Benim için pek anlam ifade etmediğinden omuz silktim ve "Olur," diye mırıldandım. Posthumously, birkaç hafta önce üniversitenin yakınlarında açılmış bir mekandı fakat onca olayın arasında gitme gibi bir fırsatım olmamıştı. Tabii, ben gidene kadar kızlar birçok kez uğramıştı.

blood, sweat and tears ❧ rosékook ✅Where stories live. Discover now