1.9

2.5K 279 153
                                    


billie eilish, bored.

Küçükken dünyanın en şanslı çocuğu olduğumu düşünürdüm. Dedem, benim için hem baba, hem de anne rolünü fazlasıyla iyi oynuyordu. Çalışanlar önümde 270 derece eğiliyor, bir dediğim iki edilmiyordu ve para açısından hiçbir sıkıntım yoktu. Ancak gerçekler beni yutabilecek seviyeye geldiğinde bir siteye taşınmış, tamamen öksüz ve parasız olduğumu anlamıştım. İlk birkaç ay kendi başımın çaresine bakmak için yarı zamanlı işlerde çalışsam da, sonrasında annemden kalan banka hesabı sayesinde dedemden yardım almadan hayatımı rayına oturtmuştum.

Ya da öyle sanmıştım.

"Rosie?"

Duyduğum buğulu sesle birlikte mırıldanarak yerimde çevrildim ve tekrar aynı sesi duydum. "Rosie, kalk." Eş zamanlı olarak saçlarımda kemikli bir el hissetmiş ve gözlerim üzerindeki rahatsızlık yok olmuştu. Tenime vuran sıcak nefesleri hissedebiliyordum.

Bir dakika. Ne?

Kirpiklerimi kırpıştırarak kadrajı netleştirmeye çalıştığımda, ilk birkaç saniye tek yapabildiğim gördüğüm kahverengi irislere aval aval bakmak, sonrasında bakışlarımı etrafta gezindirmek olmuştu. Jungkook'un odasında,  onun yatağında ve yanındaydım. Oysa üzerime eğilerek beni uyandırmaya çalışıyordu.

Kocaman bir siktir.

"Hey ne oldu? Neden kızarıyorsun? Rosie?"

Ne yapıyorsun aptal? Gerile.

Her ne kadar inlemek istesem de, hissettiğim ağır utançla yutkundum ve "Hiç," diye mırıldandım. "Sorun yok."

"İyi olduğuna emin miyiz?"

"Asıl sen iyi misin?" diye sordum yanaklarımın daha fazla kızarmaması için konuyu dağıtarak. "Ne zaman uyandın? Hem neden kalktın? Uzansana,"

"Dersim var," diye söylendi bedenini üzerimden çekerken. Üzerindeki siyah tişört hafif yukarı kıvrılmıştı ve kasları görüş açımdaydı. Cidden, bugün bana ne oluyordu? Kendimi feromon salgılayan kediler gibi hissediyordum ancak bir rahibeden farksız  fiziksel temas taraftarıydım.

Daha fazla uzatmamak adına boğazımı temizleyerek yatakta doğruldum ve gözlerimi yüzüne çevirdim. Nefes nefese tavanı izliyordu. Ne diye hareket ediyorsa...

"Ders?"

"Dil," diye yanıtladı beni yorgun bir sesle. "Bu halde gidemezsin,"Üzerini işaret ederek devam ettim. "Dinlenmen gerekiyor. Ders kaçmıyor ya,"

"Ödev teslim etmem gerekiyor."

"Ben götürebilirim. Ya da çocuklar-"

"Birkaç işim daha var Rosie. Hem bir şey olmaz, yaram tehlikeli değil zaten."

"Nereden biliyorsun?"

"Hemşi baktı."

Hazır cevaplılığına göz devirerek bacaklarımı kendime çektim ve bağdaş kurduktan sonra sarı saçlarımı yüzümden çekerek sol bileğimdeki tokayı çıkardım. "Kendin bilirsin, ama sana yardım etmeyeceğim."

"Öyle mi dersin?"

Kafa sallayarak tokayı sağ bileğime geçirip kafamı öne eğdiğimde, saçlarımı bir yere toplayarak topuz yapmış ve kafamı kaldırmamla birlikte tam dibimde duran suratla geriye sıçramıştım. Tam bir tavşanı andırıyordu ve kalbimi hoplatmıştı.

Kalbim korkuyla çırpınırken, "Ne yapıyorsun?!" diye söylenerek elimi kalbime koyup kendimi sakinleştirmek amacıyla derin bir nefes aldım.

blood, sweat and tears ❧ rosékook ✅Where stories live. Discover now