Çığlık

2.7K 185 24
                                    

"Caner?" dedim karanlığa doğru. Balkondaki silüetini görebiliyordum. Gecenin karanlığı sabahın ilk ışıklarıyla hafif maviye dönmüştü. Nedense içim titredi. Üzerimdeki örtüyü omuzlarıma alıp balkona, yanına çıktım. Bu saatte burada ne yapıyordu ki? Üstünde boxer'dan başka bir şey yoktu. Arkasından gidip beline sarıldım ve yanağımı sırtına dayadım.

Göl evinde beni babasına karşı savunduğunda da böyle yapmıştım. Güven veren bir yanı vardı. İç çektiğinde sırtı aldığı nefesle genişledi. Dudaklarımı sırtına sürttüm. "İyi misin?" diye fısıldadım tenine doğru. Vücudunun etrafında kenetlediğim minik elimi okşadı.

"İyiyim, uyuyamadım sadece. Neden uyandın?"

"Bilmem," dedim kısık sesle. Güneş önümüzde sonsuzmuş gibi görünen denizin üzerinde doğuyordu.

"Seni çok seviyorum Derin, biliyorsun değil mi? Senin için karşıma almayacağım kimse yok." Vücudum gerginlikle kasılırken karnımda bir kıpırdanma hissettim.

"Neden böyle söyledin ki şimdi? Bir şey mi oldu?"

"Hayır, birkaç gün gitmem gerekecek ama." Kafasını arkaya, bana doğru çevirdi. "Sana sahip olmama izin verir misin?" etrafında dönüp önüne geçtim. Bana bakmıyordu. Avucumu yanağına koyduğumda başını eğdi ve bakışlarıma karşılık verdi. Örtüyü ayaklarımın ucuna düşürüp balkonun beton kenarına tırmanıp oturdum ve bacaklarımı açtım. Üzerimde gecelikten başka bir şey yoktu.

Zaten kısa olan geceliğin eteklerini yukarı çektim ve boxer'ından tutup onu kendime yaklaştırdım. Büyülenmiş gibi beni izliyordu. Neden gittiğini sormayacaktım. Gitmesi gerektiği için gidecekti ve sonra her zaman olduğu gibi yine bana dönecekti. Bundan emindim. Bana düşense her zaman olduğu gibi sabırla onu beklemek olacaktı.

"Al beni," diye fısıldadım sadece. İkiletmedi.

-

Uykumda birinin alnımdan öpüp bir şeyler fısıldadığını fark ettim. Kendi kendime bir şeyler mırıldansam da uykum çok ağırdı ve uyumaya devam ettim. Gözlerimi açtığımda vakit öğleye geliyordu. Yanım boştu. Yatakta doğrulup ayılmaya çalıştım. Açlıktan midem bulanıyordu yine. Ne kadar yemek yersem yiyeyim, doymuyormuşum gibiydi. Üstüme doğru düzgün bir şeyler geçirdikten sonra mutfağa indim. Geçen seferki gibi bir bornoz vakası daha yaşamak istemiyordum.

Ev boştu. Kendime omlet yapmaya başlamıştım ki, kapı çaldı. Gözetleme deliğinden baktığımda Gökhan'ın geldiğini gördüm. Gülümseyerek açtım kapıyı. Her zamanki çekingen bakışları üzerimde dolaştıktan sonra bakışlarını omzumun üzerindeki bir noktaya dikti. "Caner Bey sabah erkenden çıktı Derin Hanım. Birkaç gün dönmeyecek ama ben buralardayım. Bir ihtiyacınız olursa, seslenmeniz yeterli." deyip başıyla selam verdikten sonra arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Garip bir adamdı değil mi?

İç çekip kapıyı kapadım ardından. Güzel evime kapatılmış bir Rapunzel gibi hissediyordum kendimi. Rapunzel demişken... kafamı sallayıp uzayan saçlarımın kestirilme vaktinin geldiğine karar verdim. Kahvaltıdan sonra kuaföre gidecektim.

-

Kuaför koltuğunda oturuyordum, saçlarım ıslaktı ve arkamdaki yaşlı kadın bana dik dik bakmaya devam ediyordu. Deli miydi, gençliğini mi hatırlatıyordum yoksa benden bir şey mi istiyordu, çözememiştim. Tırnaklarıma manikür yaptırıp bordo ojelerimi sürerlerken de böyle bakıp kafasını sallamıştı bana. Kuaför beni beklettikçe sinirlerim bozuluyordu. Böyle yerlerde her zaman geriliyordum. Özellikle ıslak bir koalaya benzerken de böyle oturmaktan hoşlanmıyordum.

İki Hayalet III: Çığlık (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin