Tarih

3.4K 222 29
                                    

(Medya; Yeni karakter! OLEY!)


Arabadan inmeden el fenerini torpidoya geri tıktım ve derin bir iç çekerek aşağı indim. En son ne zaman bir şeyler yemiştim, hatırlamıyordum. Sanki sürekli kahve içiyormuşum gibiydi ve başım dönmeye başlıyordu. Belimden düşen kotumu yukarı çekerken evime doğru ilerledim. Yaşadığım adrenalin patlaması vücudumdaki bütün enerjiyi de çekip almıştı.

Anahtarı deliğe sokmuştum ki bir beden karanlıklardan sıyrılıp kendini açığa çıkardı. Kafamda sirenler çalmaya başlarken alarm moduna geçmiştim bile. Yatak odamda silah tutmak yeterli gelmiyordu artık, bir tane de üstümde taşımam gerekiyordu anlaşılan.

Demir ellerini havaya kaldırarak bana doğru yaklaştı. "Gelme!" diye bağırdım. "Orada kal!" Onu affedip affedemeyeceğimi düşündüğüm zamanlarda sonuca ulaştırdığım tek bir konu vardı. Demir bana zarar vermezdi. Ona tek bir konuda güveniyordum, o da buydu. 

"Derin, konuşmamız lazım." dedi endişeli bakışlarıyla. "Gerçekten. Lütfen, beni böyle dışarıda bırakma." Kollarımı göğsümde birleştirip ona baktım. Onu affedemeyeceğim bir gerçekti ama en azından Sıla'ya tanıdığım son şansı ona da tanımam gerekmez miydi? İçimden gelen yüzümü ekşitme isteğime karşı koydum. Sıla'ya son şansını verdiğimde başıma hiç güzel şeyler gelmemişti ama Demir öyle biri değildi ki, değil mi?

"Demir sana bir şey söyleyeceğim," dedim en ciddi olduğunu düşündüğüm sesimle. "Seni içeri davet ederim etmesine ama bu kafanda barışacağımız ve eskisi gibi olacağımız yönünde bir fikir oluşturmasın." Gözlerimi Canerinkinin tıpkısı gözlerine diktim. Acaba şimdi ne yapıyordu? Onu özlemiştim. Demir anladığını belirtircesine hızla başını salladı. 32 yaşında koskoca adamdı ama bir çocuk gibi sevinmekten çekinmiyordu. Suratına küçük bir gülümseme yayıldı.

Birkaç saniye daha ona baktıktan ve durumu ölçüp tarttıktan sonra arkamı dönüp kapıyı açtım ve içeri girip ışıkları yaktım. Dün döndüğümde evi toparlamamıştım. "Dağınıklığın kusuruna bakma, daha dün geldim. Toparlanmaya fırsatım olmadı." dedim. Almanya'dan dönerken getirdiğim çantam bile merdivenlerde duruyordu hala.

"Önemli değil," gibi bir şeyler mırıldandı arkamdan içeri girerken. "Üstün başın neden parçalandı?" dedi garip bir şekilde gülerek. Cebimdeki fotoğrafları ve sırtımın halini hatırlayıp sakin kalmaya çalışarak yukarı doğru çıkmaya başladım. "Benim karnım aç, bir şeyler sipariş eder misin? Evde pişirecek bir şey yok, ben de o ara üzerimi değiştireyim." dedim. Böylece sorusunu da savuşturmuştum.

Odama girip arkamdan kapıyı kilitledikten sonra cebimdeki fotoğrafları çıkarıp çekmeceme koydum. Demir'i yolladıktan sonra bunlara uzun uzun bakıp inceleyecektim. Üzerimi çabucak değiştirip aşağıya indim. Demir salonu toparlıyordu. "Ellemeseydin keşke," dedim. Geniş omuzlarını silkti.

"Öyle boş boş durmaktansa en azından buraları toparlayayım dedim." Elindeki yastığı koltuğun üzerine koydu. "Aceleyle çıktın herhalde."

Başımı yavaşça olumlu anlamda salladım. Dudaklarımı kemirmeye başlamıştım, durum o kadar garipti ki. Bir zamanlar yanında huzur bulduğum adam şimdi bana bir yabancı gibi geliyordu. Saatlerce durmadan muhabbet edebileceğim kişiyle iki cümle bile kuramıyordum. Birbirimize bir süre garip bir şekilde baktıktan sonra kapı çaldı. Demir kapıya doğru benimle aynı anda hareketlendi. "Yemek geldi herh..."

"Ben bakarım, yemek geld..."

Aynı anda konuşup, aynı anda sustuk ve ben gariplikten dolayı bir an duraksayınca kapıya ilk o ulaştı. Ödeme işini hallettikten sonra mutfak masasına kurulduk. Deli gibi acıkmıştım. Umarım iştahımı kaçıracak şeylerden bahsetmezdi.

İki Hayalet III: Çığlık (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin