• b e ş i n c i •

1.1K 145 78
                                        

hikayeye başlamadan önce yorumlarınızın beni dünyanın en mutlu insanı yaptığını belirtmek istiyorum ve iyi okumalar diliyorum 🧡

+





"Tanıştığıma memnun oldum."

Shin Ryujin bu hayattaki en büyük düşmanım olmak üzere zihnimde emin adımlarla ilerlerken şu an şurada, şirketin hemen karşısındaki bu cafede karşıma Jimin sunbaeyle çıkıp kendisini bana zorla tanıtması ve gittikçe sevimleşen suratıyla ancak ona sempati duyabileceğim biri haline geliyordu.

Fakat ondan nefret etmeye zorlayacaktım kendimi. Bunu sevdiğim adamla olduğu için değil, kendi gururuma yediremediğim için yapacaktım. İlişkileri göstermelik de olsa ondan nefret edecektim.

Sunbaenin şakaklarından çenesine doğru yol alan ter damlalarına takıldı gözüm. Bu kış ayında bu denli terlemesi ya hasta olduğunun işaretçisiydi ya da oldukça zorlu bir durumda olduğunun. Ancak O'nu biraz olsun tanıyorsam bir şey yüzünden stres altında gibiydi ve boncuk boncuk terlemesi de bu yüzdendi.

Bakışlarımı Ryujin'e yeniden çevirdikten sonra yüzümdeki gülümsemeyi yapmacık bir şekilde daha da derinleştirmiştim. "Ben de."

Evet Ryujin, ben de tanıştığımıza hiç memnun olmadım.

Sunbaenin gittikçe daralmasını üzerindeki sweatshirtü çıkarmasıyla pekişmiş olunca hızlı bir şekilde vücuduna yapışan siyah tişörte göz attım.

Yerde sabit duran baygın bakışlarını ikimize çevirdikten sonra kafede bizden başka birilerinin olup olmadığını inceledi. Ardından, "Lavaboya gitmeliyim," demiş ve hızlı adımlarla yanımızdan toz olmuştu.

Ryujin daha fazla ayakta dikelmekten sıkılmış olacak ki arkamızda duran masaya yerleşmişti bile. Bense ister anlasın ister anlamasın umrumda olmadan tuvalete gitmem gerektiğini söyleyip hızlı adımlarla O'nu takip etmiştim.

Lavaboların olduğu uzun koridora geldiğimde cafede birinin olmadığını bildiğimden, nereden gelen cesaretle bilmeden erkekler tuvaletine girmiştim.

Girmeden önce erkeklerin ayakta işediği gerçeğini es geçmiştim fakat neyse ki sunbae tezgaha yaslanmış derin derin nefesler alıp veriyordu. Ve ben o zaman sunbaeyi tam olarak tanımadığımı fark ettim. O gerçekten de hastaydı.

Elimdeki telefonu bir yere koyup koşarak yanına gittiğimde terden sırılsıklam olmuş saçlarını eliyle geriye doğru taradı ve bana bakarken neden burada olduğumu sorgular gibiydi.

Elimi açıkta kalan alnına götürdüğümde gözlerim, şaşkınlığımı ele vermiş olacak ki başını dikleştirmek için çaba sarf etmiş, ardından da bir şeyler mırıldanmıştı fakat anlayamamıştım. Gerçi O bile kendisini şu an anlayamıyor gibi duruyordu.

"Sunbae, yanıyorsun."

Ve beni de yakıyorsun.

Kolumu güçlükle tutup sendelediğinde kolunu omzuma atıp bana yaslanmasını sağladım. Az önce bıraktığım telefonu uzanıp geri almayı başardığımda önüme çıkan ilk ismi, Seokjin sunbaeyi, aradım.

Ona, sevdiğim kişinin giderek kavrulduğundan bahsettim. Ardından acilen buraya gelmesi gerektiğini söyleyip kapatmıştım telefonu.

Arkamızdaki musluğu açıp elimi ıslattıktan sonra ıslak parmaklarımı terli şakaklarına sırasıyla bastırdım. Yaptığım hareketten ötürü kendisini iyice arkasına yasladığında kolunu omzumdan çekip koşarak birkaç yaprak peçete alıp onları da hafifçe ıslatıp önce yüzündeki teri sildim. Hafif üşümüş olacak ki titrek bir nefes verdiğinde bunu anlamıştım.

i wait ❀ jiminWhere stories live. Discover now