Söyle Vera, söyle yoksa bırakmayacak seni.
Söylemezsen onu yakacaksın.

"Çünkü benim bir sevgilim var."

İçime bağıra çağıra ağlarken, onun yüzündeki tüm kaslar gerildi. Duyduğu şeyle dünyası yıkılmış gibi omuzları çöktü, dudakları aralandı yavaşça. Saniyelerce baktı, öylece sessiz kalıp bana baktı.

Kirpiğinden düşen bir damlada boğulmak istedim, o benim sonum olsun istedim.

Sonra yavaşça iki yana salladı başını.
"Hayır." dedi acı çeker gibi.
"Yapmazsın, inanmıyorum."

Dakikalardır durmadan akan gözyaşlarım hızlanmıştı, tırnaklarımı ellerime geçirip yere sabitledim bakışlarımı.

"Yapmazsın, öyle değil mi?"

"Yaptım."

Duyduğu şey kalbine bıçak saplamış gibi bir nefes bıraktı, kolları boşluktaymışçasına sallandı iki yanında. Yüzüne bakamadım, değişen nefes seslerinden anladım gözlerinden damlalar düştüğünü.

"Nasıl?" dedi fısıldarcasına.
"Nasıl yapabilirsin?"

Sesim çıkmasın diye ısırdığım dudaklarım uyuşmuştu artık. Taş kesilmiş gibi duruyordum öylece. Bir anda çenemi kavrayıp sertçe yüzümü yukarı kaldırmasaydı, ömrümde bir daha bakamazdım yüzüne.

"Ben iki yıldır senin yokluğuna aşık oldum, sen başka birini mi sevdin?"

Sesindeki acı içime akıp sivri tırnaklarını geçirdi kalbime. Nefesim kesildi.

Toprak rengi gözlerinden ardı ardına düşüp, gülünce gamzelerinin çıktığı yerleri ıslattı damlalar.

Bir şey diyemiyordum, artık hiçbir şey diyemezdim.

"Ben kafayı yedim." dedi hayret edercesine.
"Ne haldesin diye düşünürken ben her gün kafayı yedim. Sen başka birini mi sevdin?"

Gözlerimi kaçırdım, tutulmuştu dilim. Ben sözlerime de, duygularıma da ihanet etmiştim.

Çenemdeki elini usulca çekti, yanına düştü eli. Yıkılmıştı Baybars, enkazını taşıyamıyordu bedeni. İlk kez bu kadar çaresiz görünüyordu.

Ben ise sessiz sessiz tüketiyordum kendimi.

"Sen..." dedi, bu kez suçlarcasına. Sol elinin işaret parmağını kalbinin üzerine götürüp delercesine bastırdı.
"Benim içimdeki Vera'yı öldürmeye gelmişsin."

Sessizleşti, ben hala yüzüne bakamazken o uzun uzun baktı bana. Yitirircesine baktı, kaybetmiş gibi baktı.

"Sen beni ayakta tutan tek şeyi yok etmeye gelmişsin." dedi içine attığım ateşleri duyduğum sesiyle.
"Bu yüzden seni ölsem de affetmeyeceğim."

Duramazdım artık, dursaydım ayakta kalamazdım. Yürüdüm, yanından geçtim. O ise hala bana bakıyordu.

Sonra koşarcasına hızlandı adımlarım. Sessizce geldiğim koridorlarda artık içimde tutamadığım hıçkırıklarım yankılandı. Koşmaya başladım, arkamdaki kalbini söktüğüm adamdan da, katili olduğum duygulardan da kaçabilecekmişim gibi.

Yangın merdivenlerine girdim. Ağlamam o kadar şiddetlenmişti ki zar zor ilerliyordum sarsılmaktan.

İşe yaramıyordu, gözyaşları yangın yerine çevirdiğim içimi soğutmuyordu. Deli gibi ağlasam da geçmiyordu, geçmeyecekti.

Binadan çıktığımda da devam ettim koşmaya. Bana temas eden hava bile suçluyordu sanki beni.

Dakikalar içerisinde çıkmıştım bina sınırlarından. Asran'ın aracının kapısını açtım ve koltuğa bıraktım kendimi yığılırcasına. Kapıyı sertçe çektim.
"Götür beni buradan!" diyebildim hıçkırıklarımın arasında.

Cesaret Madalyonu: KOVANWhere stories live. Discover now