12- Umulmadık Misafir (Part 2)

1.1K 57 13
                                    

ARAS

Önümde bambaşka bir Defne var. Sivilceleri gitmiş, saç kesimi değişmiş ve burnu estetik ameliyat geçirdiğini belli edercesine kalkmış. Yüzünde bir ton makyaj var. Gömleği üzerine neredeyse yırtılacak kadar yapışmış ve ilk üç düğmesi açık.

"Merhaba Aras." diyor. "Görüşmeyeli uzun zaman olmuş."

"Merhaba," diyorum.

Hayal kırıklığına uğramışa benziyor. "Neden bana karşı soğuksun? Döndüm işte."

Bir zamanlar çok hoşlandığım o kızın hoşlanılacak hiçbir yanı kalmamış.

"Evet, bunu görebiliyorum Defne."

"Senle yürümemesinin sebebi bariz çirkinliğimdi Aras, artık yürütebiliriz."

"Hayır Defne, senle yürümemesinin sebebi beni bırakıp Ege'ye gitmendi."

Defne yanıma yaklaşıyor. "Almanya'ya gittiğim için çok sevinmiş olmalısın. Sonuçta gözlüklerinin altında saklamaya çalıştıklarını gördüğüm gece uçtum..."

"Ne var Defne, yoksa buraya beni tehdit etmeye mi geldin?"

"Hayır Aras, tersine. Sana açıklamada bulunmalıyım."

Alayla cevap veriyorum: "Çok merak ediyorum."

"Açıkçası kendime güvenim yoktu Aras. Sana uygun değildim ve Ege'ye kanarsak bir hata yaptım ama ben seni hep sevdim. Senin de hala bana karşı duyguların olduğunu görüyorum."

Ağzımdan bir kahkaha çıkıyor. "Ya, tabi. Ne demezsin..."

Bana daha da yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapatıyor. Rahatsız edici biçimde ellerini boynumun arkasında birleştiriyor. "Konu şu ki, senin de bana ihtiyacın var. Seni bu halinde sevecek ve anlayacak tek kız benim. Sen de benden hoşlanıyorsun, bunu gözlerinde görüyorum."

Bu sefer kahkahalarım daha da artıyor. Yatıştıktan sonra cevap veriyorum: "Sen öyle san."

Bana sorarcasına bakıyor.

"Bir kız var ve ondan çok hoşlanıyorum. Beni seviyor mu bilmiyorum, ama anladığından eminim. Ve ne var biliyor musun? Onun yanında gözlük takma ihtiyacı falan duymuyorum."

"Ya," diyor. "Bu kız gerçek mi peki?"

Eğlenmiş görüntüsüne aldırmadan "Sana da hoşçakal Defne." diyorum.

Biraz uzaklaştıktan sonra üstümden bir yük kalkmış gibi hissediyorum. Belki kendime bile itiraf edemediğim şeyleri Defne'ye itiraf ettiğimin farkına varıyorum.

EGE

"This Is The New Shit" melodisi kulaklarımda yankılanırken telefonumu nereye koyduğumu hatırlamaya çalışıyorum. Nihayet bulunca keyifsiz bir şekilde açıyorum.

"Merhaba Ege."

"Defne?"

İZEL

"Şey, İzel... Bu akşam bir şeyler yapmak ister misin diye sormak için aramıştım."

"A, ne gibi mesela?"

"Sinemaya falan gideriz, bir şeyler yeriz..."

"..."

"İzel?"

"A, tabi olur. Çok isterim."

"O halde akşam 8'de seni alırım."

"Tamam, görüşürüz." diyorum. Telefonu kapattıktan sonra niye aptal aptal sırıttığıma anlam veremeden Arzu'yu arıyorum ve olayları anlatıyorum.

"İzel, resmen randevuya çıkıyorsun!" diye bağırıyor.

"Yok canım... Sadece sinemaya- Arzu cidden randevu mu oluyor bu?"

"Ne sanıyorsun İzel? Güzel giyin bak yine o bol gelen sıkıcı kazaklarını giyme!"

"Ya ama başka türlü de donarım!"

"Ya sinemaya gidiyorsunuz ne donması?!"

............................

Saçlarımı taradıktan sonra aynaya bakıyorum.

Evet, yine o bol gelen sıkıcı kazaklarından bir tanesini giyecektim fakat daha sonra V yaka bir kazakla ceketin daha hoş gideceğini hem de sıcak tutacağını düşünüp altıma kot pantolon ile üstüme beyaz kazağımı ve yonca yeşili ceketimi aldım. Çıkarken üstüne bir de mont giyince 200 kilo gibi görünecek olsam da başka seçeneğim yoktu.

Evet, saçlarım düzgün. Aynaya son bir bakış daha attıktan sonra üzerinde yonca olan narin gümüş kolyemi de takıyor ve montumu alarak dışarı çıkıyorum.

Beni dışarıda bekliyor. Gözlerini serbest bırakmış bu gece. Gözlüğünü takmamış.

Otobüse biniyoruz. (Üzgünüm arkadaşlar ama benim hikayemde 16 yaşında olmasına rağmen sigara içip son model araba kullanan karakterler yok :D) Sinemaya en yakın durakta inene kadar sohbet ediyoruz.

Her ne kadar ısrar etsem de biletleri o ödüyor. Mısırları almakta ısrar ediyorum, buna karşı çıkmıyor. Mısır kuyruğuna geliyoruz.

Elimize iki mısır iki içecek alıyoruz. Para vermek için cüzdanımı açtığımda mısır ücretinin de bilet ücretine dahil olduğunu öğreniyorum. Aras gülümsemek için dudaklarını araladığında beyaz dişlerini görüyorum. Kahkaha atıyor.

Keşke kahkaha atabilme gibi bir lüksüm olsaydı.

Bana bakıyor, gülümsüyorum.

Filmin başladığına dair anons üzerine sinema salonuna giriyoruz.

............................

"Tam 8 kez baygınlık geçirdiğime inanamıyorum!" diye mırıldanıyorum.

"Takma kafana," diye cevap veriyor. "Gülmekten bayıldım deyiminin canlı örneğisin."

Otobüsten inince benim evime doğru yürümeye başlıyoruz. "Yemek yiyecek zamanımız kalsaydı keşke." diyorum. "Bir ara telafi ederiz," diye cevap veriyor.

Dallarını aşağı sarkıtmış heybetli bir ağacın altından geçiyoruz. Aras eğilmek zorunda kalıyor fakat benim boyum kısa. Bu yine de yonca kolyemin bir dala takılmasına engel olmuyor.

Aras gülüyor. Yanıma gelip kolyemi ağaçtan çözmeye başlıyor çok yakınımda. Heybetli ağaç nihayet kolyemi serbest bırakıyor. Aras ile göz göze geliyoruz. Mavi- yeşil gözlerine bakıyorum.

Son hatırladığım şey, beni kendisine çekip açlıkla öpmesi oluyor.

Merhaba arkadaşlar, ne yazık ki tatil bitiyor :) Yeni bölümü beğenmiş olmanızı umuyorum, lütfen oy, yorum ve mesajlarınızı eksik etmeyin, ilham kaynağımsınız :D

NOT: Hikayemi kütüphanenize eklerseniz, yeni bölümlerden haberdar olabilirsiniz :)

EKLEME -BU KISIM SONRADAN EKLENMİŞTİR, LÜTFEN OKUYUN.

Yeni bir hikayenin temellerini atmaya başladığımın haberini size daha önceden vermiş ve gelişmeleri paylaşmıştım.

Hikaye polis departmanındaki 5 dedektifin maceralarını konu alacak. Yazmaya pek aşina olmadığım fakat okumasını sevdiğim temeller üzerine kurdum yeni hikayemi. Bölümler daha uzun olacak ve belirli bir yayımlanma düzeni olacak (her hafta Çarşamba veya Iki haftaya bir Perşembe salıları gibi) hikayenin ilk bölümünün taslağı bile 2000 kelime tuttu.

Şimdi sizden bir ricam olacak, isim seçme konusunda kararsız kaldım:

- SUÇ

- Bir Ekip Bin Bela

Ikisi arasında kararsızım. Sizce hangisi? Yorumlarınızı aşağı bekliyorum :) İsim önerilerine de açığım ;)

Güneş GözlüğüDove le storie prendono vita. Scoprilo ora