1 ♦ Katapleksi

2.1K 86 4
                                    

Onca uğraş –ve baygınlık- sonrası annemi ikna edebilmiştim. Ancak evde eğitimi bırakıp okula gitmemin sakıncalarını ikimiz de biliyorduk, bu yüzden annem beni kuzenim Arzu ile aynı okula yollamak konusunda ısrarcıydı. Hem Arzu yanımda olduğundan ataklarım sonucu güvenliğimi sağlardı, hem de özel okul olduğu için imkanları iyi olan bir reviri vardı.

Benim adım İzel. 11. sınıf öğrencisiyim. Katapleksi hastasıyım.        

Hepimiz gün içerisinde heyecanlanırız değil mi? Duygularımız hepimize doğal gelir. Gülmek, ağlamak, korkmak, şaşırmak… Bu duyguları yoğun bir şekilde hissetmek bütün kas gücümü aniden yitirmeme neden oluyor.  Yere yığılıyor ve kısa bir uyku çekiyorum. İşte bu yüzden yalnız kalmak benim için çok tehlikeli. Nereye düşüp yığılacağımı bilemem. Katapleksi böyle bir şey işte.  İlaçlarla elimizden geldiğince kontrol altına almaya çalışıyor, beni heyecanlandıracak şeyleri engellemeye çalışıyoruz annemle.

Babam mı? Onu düşünmek demek benim için yerlere yığılmak demek. Onu boşverin. O adam beni ve annemi bırakıp-

♦ ♦ ♦

Gözlerimi açtığımda annem yanıbaşımda buluyorum.

“Anne?”

“Şükürler olsun ki bu sefer olduğunda kanepedeydin. Bir şeyden mi korktun?”

“Hayır.”

“Hadi, seni okula bırakmamın vakti geldi.”

Üstümdeki okul formasına bakıyorum. Gülümsüyor, başımı sallıyor ve annemle arabaya gidiyorum.

♦ ♦ ♦

Okul kapısında annem beni Arzu’ya emanet ediyor. Ona bakıp el sallıyorum. Arabası uzaklaşıyor.

Arzu bana okulu gezdirmeye başlıyor.

“Burası kimya laboratuarı ve burası da 10-C. Kendine bir yer seç. Elinden geldiğince yanına kimseyi oturtma.” Ne yazık ki Arzu yan sınıfta okuyor.

“Arzu… Hastalığımı biliyorlar mı?”

“Öğretmenler biliyor. Ama öğrencileri soruyorsan, hayır yok. Kimse okulumuzda bir uyuyan güzel olduğunu bilmiyor.”

“Ha- ha. Şakacı seni.”

“Bence gayet komik.”

“Şükürler olsun ki komik değil, çünkü komik olsaydı kendimi yerde bulurdum.”

“Şimdi rica ediyorum burada hiç kıpırdamadan otur İzel. Sen okul töreninden muaf tutuluyor olabilirsin ama benim gitmem zorunlu.”

Ona el sallıyorum ve sınıfta törenin bitmesini beklemeye başlıyorum. Orta sıralardan birine geçiyorum.

Tören bitmiyor. Annem “Okul müdürünün ilk konuşması uzun olur kesin.” derken haklıymış.

Tam o sırada sınıfa bir çocuk giriyor. Uzun bir boyu, beyaz bir teni ve kumral dağınık saçları var. Güneş gözlüğü takıyor.  “Merhaba?” diyorum. Ya duymazdan geliyor ya da duymuyor. En arka sıraya geçiyor.

Belki de sağır veya dilsiz falandır. Bu yüzden muaf tutulmuştur.

Ya da kördür? Bu yüzden güneş gözlüğü takıyordur. Oysa ki gayet iyi görüyor gibi.

Nihayet öğrenciler sınıfa doluşmaya başlıyor. Kimsenin benim yanıma oturmaması beni rahatlatıyor. Benim ve güneş gözlüklü çocuğun yanı dışında her yer doluyor.

Onu izliyorum. O güneş gözlüğünü çıkarmasını bekliyorum. Çıkarmıyor.

Tiz bir ses duyuyorum.

“Hey, sen! Kalkar mısın oradan?! Orası bizim yerimiz!”

Önüme baktığımda çok güzel iki kız görüyorum. Suratları asılmış.

“Hey! Hayalet görmüş gibi bakacak mısın yoksa o yedi yaşındaki çocuklarınkine benzeyen kıçını kaldıracak mısın?”

Sınıfta gülüşmeler oluyor. Çok utanıyorum. Sinirlenmeye başladığımı hissediyorum. Duygularımı dizginlemem lazım. Tek bir çare kaldı ama bunu sınıf ortasında yapmak istemiyorum.

“1-2-3-4-5-6-7-8-9-10.” 10’a kadar sayarak sakinleşmek size saçma gelebilir. Ama on saniye boyu dış dünyadan uzak kalmak sakinleşmek için birebir.

Herkesin gözlerinin beni takip ettiğini hissedebiliyorum. Sınıfa sessizlik hakim. Muhtemelen şu an benim psikopat olduğumu falan düşünüyorlar. Çünkü sinir krizi geçiren insanlar da böyle sakinleşir.

Tek boş yere, güneş gözlüğü takan çocuğun yanına oturuyorum. Öğretmen geldiğinde de güneş gözlüklerini çıkarmıyor.

“Merhaba. Ben edebiyat öğretmeniniz aynı zamanda sınıfınızdan sorumlu öğretmen Halil Hoca. Aramızda iki yeni kız öğrenci görüyorum. Sizin onları, onların da sizi tanıması açısından bir tanışma merasimi yapalım. Ön sıradaki ilk yeni öğrencimizden başlayalım.”

Benim gibi yeni olduğunu tahmin ettiğim kız ayağa kalkıyor: “Selin Özenir.”

Böylece devam ediliyor. Sıra bana geldiğinde “İzel Poyraz.” diyorum.

Son olarak yanımdaki çocuk ayağa kalkıyor. “Aras Demir.”

Hayır, ne dilsiz ne de kör.

Güneş GözlüğüWhere stories live. Discover now