11 ♦ Hasta

1.2K 72 5
                                    

Sıkıntıyla pencereme bakıyorum. Haftasonunu evde geçirme cezasının üstüne bir de grip eklenince insanın yağan sonbahar yağmurlarını izlemekten başka çaresi kalmıyor. Ya da önündeki peçetelere sümkürmekten. Ne eğlence ama... Bugün okula gidememem fena olmadı aslında, boyuna sayısal dersler var Cumaları.

Annem "Kızım, ben gidiyorum..." diye sesleniyor. Yaşasın! En azından evde yalnız kalabileceğim.

"...ben yokken dikkatli ol. Film izlemek gibi şeyler yasak, fazla ayakta dolaşma."

"Tamam anne!"

Dışarıyı izlemeye devam ediyorum. Telefonum çalıyor. Arzu arıyor.

"Alo?"

"Aşağıya gel."

"Ya da sen yukarıya gel. Yağmura baksana..."

"Tamam, yukarıya geliyoruz."

Geliyoruz mu?

İki dakika sonra kapı çalıyor. Kapı önünde duran Arzu, Aras ve biri kız ikisi erkek sınıftan üç çocuğa otuz saniye boyunca bakıyorum.

"E, bizi içeri almayacak mısın?"

Onları içeri alıp kapıyı kapıyorum. Bana bakıyorlar. "Buyrun," deyip onları salona alıyorum. "Bugün okulda olmanız gerekmiyor mu?"

Arzu cevap verdi: "Duymadın mı? Dün akşamdan beri yağan yağmur sele sebep oldu, bir sürü iş yeri sular içinde. Şansa bak ki bizim okul çukurluk arazide ve bahçesi bildiğin göl olmuş..."

"Arzu, seninle biraz konuşabilir miyiz?" diyor ve onu odama alıyorum. "NEDEN HERKES BURADA?!"

"Senin evden çıkma yasağın var ama bizim yok. Al, eğlenceyi ayağına kadar getirdim."

Kahverengi süveterime ve ayıcıklı polar kumaş pijama altıma bakıyorum. "İnsan bir haber verir."

"Gayet tatlısın bence."

"Of Arzu. Atıştırmalıkların yerini biliyorsun, ben de üzerimi değiştireyim." diyorum ve odama gidiyorum. Lacivert ve kolları bana biraz uzun gelen bir kazağı üstüme geçiriyor, altına da rahat ama pijama gibi durmayan bir eşofman altı giyiyorum. Karnımda bir ağrı var.

Tuvalete gidiyorum ve regl olduğumu fark ediyorum. Çenemde çıkan sivilcenin nedeni belli oldu. Daha harika bir günüm olamazdı. Altıma ped koyup arkadaşların arasına geçiyorum. Hepsi sırılsıklam.

Arzu, Aras, Yağız, Selin, Kenan salonda oturuyorlar. Salona giriyorum.

"Tamam," diyor Yağız. "İzel de geldiğine göre başlayabiliriz."

Tabu oynamaya başlıyoruz. Her kelime kartında karnımın ağrısı daha da artıyor. Gribim de cabası.. Kaybettiğimizde umursamıyorum.

Film izlemeye başlıyoruz. "Shutter" isimi bir korku filmi açıyorlar. Yağız kanepeye uzanmış. Selin diğer kanepede bacaklarını bağdaj yapmış Arzu ile oturuyor. Kenan yastığın birine kafasını koymuş yerde karınüstü izliyor. Tekli koltukların birinde ben oturuyorum, diğerinde Aras oturuyor.

Film ilerliyor. Birden gök gürleyince yerimden sıçrıyorum. 

İki dakika sonra uyanıyorum. Koltuktan düşmemişim. "Ne gürlemeydi..." diye mırıldanıyor Selin. "Sanki fırtına odanın içindeymiş gibi..."

Üşüdüğümü hissediyorum ve odadan bir battaniye alıyorum. Otururken ona sarınıyorum. Diğerlerine bakıyorum fakat onlar hiç de üşümüşe benzemiyor. Aras'la göz göre geliyoruz.

"İzel, sen iyi misin?" diyor. Başımı sallıyorum. Kaşlarını çatıyor ve elinin tersini alnıma değdiriyor.

"Ateşin var senin!" diyor. Arzu filmi durduruyor ve odamdan bir ateş-ölçer alıp yanıma geliyor. "Gerçekten de ateşi var. 38 buçuk derece hem de. Kalk, sana ilaç verelim." diyor. 

İlaç aldıktan sonra Yağız kanepeden kalkıyor ve benim yerime geçiyor. Bense kanepeye geçip battaniyeye sıkıca sarılıyorum.

Yağız yanıma geliyor ve battaniyeyi üstümden çekiyor.

"Ne yapıyorsun!" diyorum.

"Benim annem doktor. Ben de doktor olacağım. İzel, ateşinin düşmesini istiyorsan o battaniyeyi üstüne örtmeyeceksin. Arzu, git şuna daha ince bir şeyler giydir."

"İyi de..." diyor Arzu. "üşür."

"Öyle olmalı zaten. Vücut ısısı çok yüksek olduğu için dış ortam ona soğuk geliyor. Vücut ısısını düşürmemiz gerek." diye cevap veriyor Yağız.

Arzu teslim olur gibi ellerini havaya kadırıp "Peki, doktor bey. Siz nasıl isterseniz..." diyor ve beni odaya götürüyor. Bana yarım kollu bir tişört ve ince bir eşofman altı verip salona geçiyor. Giyindikten sonra salona geçiyorum. 

Film bitene kadar ateşim 37'ye düşüyor. Yağız'a teşekkür ediyorum. Arzu hariç herkes gidiyor, ben de kanepeye kuruluyorum.

ARAS

Telefonumu İzel'lerde unuttuğumu fark edip geri dönüyorum. Kapıyı çalıyorum. Kapıyı Arzu açıyor.

"Aras?"

"Telefonumu salonda unutmuşum."

"Peki. İzel uyuyor, rahatsız etme ama." diyor ve mutfağa yöneliyor. 

Salona gittiğimde İzel'in yine battaniyeyi üstüne çekmiş olduğunu görüyorum. Battaniyeyi üstünden çekince vücudu titremeye başlıyor.

Ateşi olmalı. Banyoya gidip bir mendil buluyor ve ıslatıp alnına koyuyorum. Böylece ateşi düşer.

Telefonumu alıyor ve cebime koyuyorum. Telefonum çalmaya başlıyor. Telefonu açıyorum.

"Alo?"

"Benimle -----'da buluşacaksın."

"Sen kimsin?"

"Bilen biri... Herşeyi."

Güneş GözlüğüМесто, где живут истории. Откройте их для себя