#17.BÖLÜM'Gök gürültüsü'

42 2 13
                                    


Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.Ve gönül Tanrısına der ki: - Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden!
Cahit Sıtkı Tarancı..

Çoğu şeyi görmez oluyoruz. Bize verilen güzellikler, iyilikler ya da kötülük. Evet kötülük. Ne olursa olsun gözümüzde ki perdeden neyin ne olduğunu anlayamıyoruz. Tıpkı insanların, birbirlerini yargılamaları gibi veya anlamadan dinlemeden suç atması. İşte bütün mesele at gözlüğüyle bakmak, onu çıkarsak aslında her şey daha güzel olabilir.

Tabağımda ki zeytinleri saymakla meşguldüm, aslında düşünmemek için kendimi oyalamaktı bir nevi bu hareketim. Bir saniye ile gözlerimi kapattım. Ve düşündüm..
Okul bahçesinde oturduğumu ve kitap okuduğumu. Ne olmuştu o gün, Ali yanıma gelmiş ve bana üstü kapalı bir şekilde bir şeyler anlatmaya çalışmıştı. Ağlamanın çözüm olmadığını! Ben daha ne dediğini anlayamazken hele de bu konuşması. Ya dün gece olanlar. Bana mıydı yoksa kendine mi bilmiyorum ama şarkı söylemişti. Bana bakması ve küçük bir salise de olsa tebessüm etmesi. O süre kafamda bazı şeyler oluştu. Yoksa.. yoksa ali ağladığımı biliyor muydu? Ama nereden! Gece aklıma gelmişti, şarkı söylüyordu evet ama bunu kendine söylemiş olabilirdi. Sadece şans eseri benim uyanmama denk gelmiş olabilirdi. Hayır kendimi kandırmaya gerek yok, her şey ortadaydı. O gün bahçeye yanıma gelmesi ile anlamalıydım. Yoksa neden bu konuşmayı yapsın ki, burası büyük bir siteydi evet ama evler biraz fazla yakındı birbirlerine. Öyle ki onunla odalarımız bile karşı karşıyaydı ve ağlamamı çok rahat duymuş olmalıydı.
Elimdeki sıcak, çay bardağını sıktım. Ne kadar aciz duruma düştüğünün farkında değilsin Talya! Hoş, çoğu kızlarla arkadaşlık yapmayan biri neden benimle bu kadar ilgilensin ki! Sebebini şimdi anlıyordum. Ama nedense bir tarafım hep ali'ye çekiliyordu. İnsanlar arkadaşlarını kendi seçmez, ben bunu seçtim bununla arkadaş olacağım demezsin mesela. Ama istersin. Böyle bir arkadaşım olsa ne güzel olurdu dersin mesela. O senin karşına çıkar ve bir şekilde anlaşmaya başlarsın, bazen hiç tahmin edemeyeceğin kişilerle bile. Evet, işte bende o kişilerdendim, hiç anlayamadığım bir şekilde gerçekten ama gerçekten onunla arkadaş olmak istiyordum. Bunun sebebini ben bile bilmiyordum, onun gibi bir dost isterdim.

"Ne düşünüyorsun öyle kara kara?" Elimdeki çay bardağını masaya koyarken, diğer yandan ablamı süzüyordum. Gözlerimi kıstım, sanki.. Sanki bir polise göre fazla şık giyinmişti. Ne bileyim o kadar koşturmaca yapan biri daha rahat giyinmez mi? "Ben bir şeyler düşünüyorum da sen ne düşünüyorsun?" Anlamamış gibi baktı yüzüme karşı, kahvaltısını yaparken. "Ben mi, anlamadım, ben ne düşünecekmişim ?" Göz ucuyla bakarken dudağımı büzdüm, yumurtamı yerken. "Bilmem, hani diyorum aklın başka yerdeymiş ki sen bunları giymişsin.' dedim üstündekileri işaret ederek. Çatalını bırakıp, bir üstüne bir bana baktı. Kaşlarını çatarak," Ne alaka kızım! Polisiz diye güzel giyinemeyecek miyiz?"Ayağa kalkarak, sandalyenin üstündeki siyak deri ceketimi aldım giymek için. Havalar artık eskisi gibi sıcak değildi, gittikçe soğuk havalar yaklaşıyordu." Yalnız şu sözünü hatırlatmak isterim ablacım ne demiştin; 'Merkezdeki kızlar ne lan öyle. Abicim düğüne mi geliyorsun yoksa polis karakoluna mı? Polis dediğin rahat, sade giyinecek.' demiştin." dedim üstüne basa basa. Daha sonra hafif bir gülümsemeyle tek kaşımı kaldırarak, kapıya doğru gitti. Kapıdan çıkmadan önce son kez seslenerek," Ha bu arada, benim siyah topukluları mı giyebilirsin onlar daha çok yakışır." Ayak seslerini duymamla kapıyı kapatıp hızlıca uzaklaştım oradan. Hala gülüyordum otuz iki diş. Bahçe kapısını kapatırken karşımda bana bakan birisini gördüm. Bu Aliden başka biri değildi. Onu görmemle yüzümdeki gülümseme durdu. Bir süre çok tuhaf yüzüme baktı ardından bir günaydın bile demeden yanımdan uzaklaştı. Ben ise onu takmadan yürümeye başladım. O önde ben arkada gidiyordum sanki onu peşinden giden bir çocukmuş gibi. Arkasından ona bakarken, bir kendime bir ona bakıyordum, şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Resmen tıpatıp aynı ceketleri giymiştik. Pişti dedikleri bu olsa gerek. Şaşkınlıkla kafamı iki yana sallayarak, telefonumu elime aldım. Sabah yosun mesaj atmıştı, kahvaltıyı hazırladığım için bakamamıştım.

Düşlerimi Yıldızlara AsarımWhere stories live. Discover now