•~1~•

1.6K 173 51
                                    

Bir insanın koskoca ömrü kısacık bir anla mahvolabilirdi veya yine kısacık bir anla şahane olabilirdi. Birazdan odamdan çıkıp ailemle yüzleşecektim ve hayatımın nasıl değişeceği birazdan belli olacaktı. Birazdan ya bu evden ağlayarak çıkacaktım ve bir daha girmeyecektim ya da tam tersine anne ve babama sarılıp mutluluktan ağlayacaktım. Her şey en fazla yarım saatte olup bitecekti. Her şey...

Kot pantolonumu da bavuluma yerleştirip boş dolabıma belki de son kez bakarak iç çektim. Bavulumun fermuarını kapayıp kapımın hemen yanına indirdim. Umarım o bavuldaki kıyafetler tekrar dolabıma girebilirdi.

Odamın her ayrıntısını zihnime kazımak istercesine süzdüm. Siyah ve mavinin hakim olduğu odamı belki de özleyecektim.

Odamdan sonunda çıkabilip salona geçtim. Annem oturmuş , stresli bir şekilde avuçlarını şakaklarına dayayarak ileri geri sallanıyordu. Babam ise tepkisiz hatta da biraz da umursamaz bir tavırla oturuyordu. Tam karşılarına geçip doğrudan yüzlerine bakmaya başladım. İkisi de gözlerini yüzüme çevirince hafifçe yutkunup konuşmaya başladım.

"Anne... Baba... Ben kimim?" sızlamaya başlayan burnuma engel olmaya çalışarak devam ettim. Bugün her şeyi öğrenmek istiyordum. "Kimdenim? Nerede doğdum? Nasıl doğdum? İlk doğduğumda bana ne giydirdin anne? Peki senin neden hiç hamilelik resmin yok anne? Verecek bir cevabınız bile mi yok ya?" dudaklarımı birbirine bastırıp dizlerimin üstüne çöktüm. Babam hala karşısındaki duvarı izliyor annemse gözlerini avuçlarına dikmiş parmaklarıyla oynuyordu. Ellerimi uzatıp annemin ellerini tuttum. Dolmuş gözlerini avuçlarından çekip yüzüme dikti. Yeşil gözlerine biriken yaşlar ve kızaran beyaz teni kendini zor tuttuğunun kanıtıydı.

"Ben gerçekten de Eslem Hanoğlu muyum anne?" dedim kısık sesle. Annemin gözünden akan yaşla kendimi daha fazla tutamayıp ayağa kalktım. Hiçbir şey söylememelerinden haklı olduğum gayet belli oluyordu. Allah kahretsin ki haklıydım!

Arkamı dönüp salondan çıkacağım sırada geldiğimden beri duvarı izleyen babamın adımı seslenmesiyle olduğum yerde durup ona döndüm.

"Pekala, madem artık reşitsin ve bizden olmadığını öğrendin kendi başının çaresine de pek güzel bakabilirsin. İstersen burada bizimle hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam et istersen de kapı orda. Seni zorla tutmaya hakkımız yok." diyen babamı belki de ilk ve son kez bana karşı bu kadar duygusuz bir ses tonu kullanırken görüyordum. Açıkça beni haklı çıkarması kalbimi sandığımdan da fazla kırmıştı. Başımı hafifçe sallayıp koşar adım salondan çıktım. Pekala. Belki de hayat tam olarak buydu. Bolca acı ve keder... Biraz da hayal kırıklığı ve yıkılan umutlar...

2 SAAT ÖNCE

"Baba taksi gelmiş. Ben çıkıyorum." aceleyle kabanımı üzerime geçirirken babamın merdivenlerden elinde pembe bir dosyayla indiğini görünce gülümsemeden edemedim. Babam bazen kendini işine fazla kaptırır ve tuvalete bile bir dava dosyasıyla girebilirdi. Gözlerimle görmesem ben de inanmazdım ama maalesef... Şimdi de öyle bir şey yapmasını beklerken dosyayla bana doğru gelince yüzümdeki gülümsemeyi silip ciddi bir ifadeye büründüm.

"Kızım şu dosyayı da geçerken benim ofisime bırakıver. Hatta dur sana kasanın anahtarını vereyim oranın içine koy." deyip cebinden minik bir anahtar çıkardı. Başımla onaylayıp dosyayı ve anahtarı babamın elinden alıp evden çıktım. Taksiye bindiğimde elimdeki dosyayı karıştırmakla çantamın içine atıp umursamamak arasında gidip geliyordum. Aslında bananeydi ama merak işte... insanı yiyip bitiriyor.

En sonunda pes edip babamın neredeyse yüzüne bile bakma gereği duymadığı külüstür kasasına koyacak kadar önemsiz olan dosyayı açtım. Adı Celal Kaşıkçı'ydı. Adamın tipi gibi dosyası da hiç hoş değildi. Yaralama ve bir cinayetten zaten aranıyormuş ama anladığım kadarıyla yeni doğmuş bebekleri kaçırıp zengin ve çocuğu olmayan ailelere yüklü bir miktar karşılığında satarken suçüstü yakalanmış. Babamdan dolayı cinayet, yaralama, madde satıcılığı gibi olaylara alışkındım ama bu fazla... vahşiceydi.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin