1

5.1K 406 243
                                    

"Oracıkta bayılmadı mı?" Loki gözlerini büyütüp Natasha'yı dürttüğünde Tony elindeki metal plakayı güçlüce Loki'ye fırlatmıştı. Loki birkaç saniye sessiz kaldığındaysa kaynak makinesini yeniden eline alıp zırha odaklandı.

Zaten o akşamki tuhaf konuşma aklından gitmiyordu. Steve, kendisinin Iron Man olduğunu bilse zerre mutlu olmazdı.

Loki koltuğa otururken yastığı kucağına çekerek mırıldanmıştı. "Iron Man'i otuz yaşlarında sanıyorsa bence altta olmayı kabul ediyor, öyle değil mi? Tony de pek üstte sayılmaz o zaman kim üste-"

"Tony, Tony!" Natasha, Loki'yi yakmak üzere ayağa kalkan Tony'i yerine geri oturtup öldürücü bakışlarını oturmakta olan ruh hastasına çevirdi. "Belki de yanlış kişilerle dost oluyoruz"

Tony gözlüğünü kaldırıp ciddi bir şekilde "katılıyorum" dedikten sonra zırha birkaç küçük dokunuş ekledi ve nihayet kask, enerjiyle yüklenince elindeki aleti bıraktı ve kaskı eline alıp kısaca göz gezdirdi.

"Steve'in senden hoşlanmazken zırha tapması... İlgi çekici"

"Tek kelime daha et ve ben de bu zırhla senin kafanı-"

"Tony!"

Tony üst kattan gelen sesle, bağırdığına lanet etti ve kaskı Loki'ye attı. Loki de bunu bekliyor gibi kaskı kendisi ve koltuk arasında görünmeyecek şekilde gizledi. Howard merdivenlerden eğilerek onlara baktığında her şey normal gibi gözüküyordu.

"Arkadaşların gelmiş, bilmiyordum... Dışarıda yiyelim diyecektim. Tabi isterseniz beraberce hala yiyebiliriz"

"Howard Stark" Natasha hayran bakışlarını gizleyemezken Tony eldivenlerini çıkarıp masaya bıraktı ve babasına döndü.

"Seyahatten erken geldin..." Ceketine uzanıp gülümsedi. "Biz de acıkmıştık"

Howard başıyla onaylayıp Natasha'ya kısa bir selam çaktı ve Loki'ye bakıp, yarısını indiği merdivenlerden geri çıktı.

"Annen gerçekten çok şanslı olmalıydı..." Tony histerik bir gülümsemeyle Natasha'ya montunu verdi ve Loki'ye iki parmağıyla 'kalk' işareti verdi. Loki elindeki kaskı Tony'e uzatıp çıkarmadığı montunun fermuarını çekmişti.

"Babana çekmemen ne üzücü. O karizma sende yok" Natasha hayal kırıklığıyla onu süzerken ardından gülmüştü. Tony merdivene ilerlemeden önce zırhı dolaba kilitledi.

Tek vuruş Tony. İkisinden de kurtul.

Derin bir nefesle sakinleşip yukarıya çıktı.

"Haberleri gördünüz mü?" Bucky eskimiş kırmızı restoran koltuğuna oturup Steve'in soğan halkasına el koydu. Steve'in vurdumduymaz halinin aksine şirin gülümsemesini görünce hayal kırıklığıyla ellerini iki yana düşürdü. "Tabi ki gördün"

"Keşke evde olsaydım, pencereden görebilirdim onu" Steve hamburgerini ısırıp tavandaki aydınlatmaları izledi. "Tanışabilmem çok zor"

"Nasıl bir adam bu? Ben olsam bütün üne kucak açardım" kollarını iki yana açmış, gözlerini kapatıp başını geriye atmıştı bunu söylerken. "Gel bana"

Wanda gülüp Bucky'nin suratına patatesi atınca Bucky de sırıtıp önüne döndü. "Merak etme dostum, bu fangirl halinin çözümünü bulacağız"

Restoran kapısının üstünde asılı zil tıngırdayınca Steve göz ucuyla oraya bakıp aynı hızda gözlerini devirdi. "İşe bak"

Howard restorana girerken etrafı inceleyen bakışları sonunda oğlunu buldu. "Daha güzel bir yerde de yiyebilirdik"

"Burası çok-" Tony, Steve'lerin oturduğu masadaki herkesin, -Steve hariç- bakışlarına maruz kalınca konuşmamaya karar verip en uzaktaki masaya yürüdü. Babası peşinden yürümüş, Natasha ve Loki ise sohbete boyun eğmişti.

"Arkadaşlarının yanına geçebilirsin" Howard gülümseyerek Tony'nin omzunu tuttu.

"Hayır..." Donuk bakışlarına karşı Steve'le göz göze gelince babasına döndü. "Genelde vaktin olmuyor, beraber yemeliyiz"

"Steve" Bucky'nin sesiyle ona dönmüştü. "Yemeyeceksen yerim" Bucky neredeyse cevap beklemeden tepsiyi arkadaşının önünden çekti.

"Tony'i çağırmalı mıyız?" Wanda arka taraftaki masaya bakıp tekrar grubuna dönmüştü.

"Hayır. Zaten yalnız kalmayı tercih etmiyor mu?" Steve'in lafına karşılık Loki gözlerini devirdi.

Gününün devam eden saatlerinde Tony çalan telefonuna uzandığında zil sesinin aramadan değil de alarm sesinden geldiğini anladı. Başı saatlerdir kaynaktan çıkan ışık yüzünden ağrıyordu ve zırha iki göz deliği yaptığına emindi ki şu an dört tane görmeye başlamıştı.

"Bütün okul cehennemde yansın" söylene söylene zırhını kilitledikten sonra merdivenleri çıkıp odasına yürüdü. Çantasında eksik-fazla ne olduğunu umursamadan omzuna attı ve çıkacakken kapının kenarındaki post-iti aldı.

Yine bir işim çıktı, Çin'de olacağım. iki güne gelirim.

Tony iç çekip kulaklığını kulağına sabitledi ve düğmeye bastı. "Jarvis, bu günkü program?"

"Saat dokuzda kimya, dörtte matematik dersiniz var. Bay Cornel'ın toplantısı nedeniyle birdeki fizik dersiniz iptal oldu"

"Laboratuvarda o saatlerde ders var mı?"

"Yok efendim"

"Peki sorumlu kim?"

"Bayan Keith"

"Kiminle konuşuyorsun böyle?" Bucky elindeki çöreği ısırırken biraz hızlanıp Tony'nin yanına geçmişti. Tony en nazik cevabı bulmaya çalıştı.

"Seni ilgilendirir mi?"

"Ah arkadaşız sanmıştım, beraber içmeye gittik..."

"Arkadaş değiliz." Tony bu saçma konuşmadan nasıl sıyrılacağına emin değildi.

"Tabi ki değilsiniz" Steve elini Bucky'nin omzuna atıp arkadaşını ileriye doğru çekiştirirken Tony ne halt oluyor dercesine kollarını iki yana açmıştı.

"Onu öldüreceğim. Tık diye, kimse fark etmeden"







Buralar bir gün değerlenecek diye ümit ediyorum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Buralar bir gün değerlenecek diye ümit ediyorum. Ümit önemli sonuçta

Stolen Memories | Stony AuWhere stories live. Discover now