🔙 10. BÖLÜM 🔚 1

4.7K 138 140
                                    

Zamanın Özüne Yolculuk / Kyaptron Simyasıyla Obka Özünün Mührü

Heretis Flütüne düğümlenen saçlarımla birlikte bulunduğumuz gerçeklik bizi de içine alarak büyük sarmallar haline gelmiş ve hızla kıvrılarak katlanmaya başlamıştı. Yumuşak pamuktan bir zemin içinde yuvarlanan bedenlerimiz bu garip döngünün içinde oradan oraya savruldukça birbirimizle buluşan gözlerimiz büyük bir huzura kendini teslim ediyordu. Evet korkunç bir döngünün içinde savruluyorduk ama ilk kez bu denli özgürdük. Anlamsız gelen bu duygu karmaşası içinde dakikalarca devam eden döngü sonunda bizi belimizden kavrayıp sert bir zemine yumuşak bir şekilde savurarak son bulmuştu.

Uyanmış, yeni bir gerçekliğe gözlerimizi açmıştık. Rahatlıkla nefes alıyor, herşeyi net bir şekilde görüyorduk. Aldığımız her nefesse bulunduğumuz gerçekliği keşfetme arzumuzu arttırıyordu. Olduğumuz yerden hızlıca doğrulup bir araya gelerek büyük bir hayranlıkla gözlerimizi çevremizde gezdirmeye başladık.

Gördüklerimiz muhteşemdi. Oldukça büyük çiçeklerden inşa edilmiş bir şehirdeydik. Çiçekler zemine, her santimine varana dek nüfus etmişti ve gözle görülen tüm boşluklardan da ışıltılı sular akıyordu. Çiçekler duvarlara kadar tırmanmış ve bildiklerimizin aksine muhteşem yemişler halinde kendini bize ikram ediyordu. Her türlü boyut, şekil ve renkte meyveler çiçeklerden özümlenmiş ve güzel kokular saçarak sanki bizi büyük bir ziyarete çağırıyordu. Çok geçmeden dayanamamış ve ilk meyveye ellerimizş uzatmıştık.

Benim uzandığım meyve büyük pembe bir çiçeğin tomurunun içine gizlenmiş kayısı büyüklüğünde eflatun renkte bir yemişti. Ağzıma attığında verdiği haz inanılmazdı. Lezzeti ve kokusu vücudumda enerji patlamasına neden olmuşçasına bedenimi titretmişti. Diğer ikili ise meyvelerin büyüsüne kendini çoktan kaptırmıştı. Dakikalarca devam eden bu ziyafeti doymuş olsak da nedense bırakmak istemiyorduk. Giderek büyüyen bu korkunç iştah ayağımız altından kayan zeminin yerini büyük bir suyunun almasıyla birlikte son bulmuştu.

Ansızın düştüğümüz bu göletin içinde korkuya kapılmış ve boğulmamak için büyük bir mücadele içinde debelenmeye başlamıştık. Mücadelemizin sonunda nihayet kendimizi suyun üzerine atabilmiştik. Suyun üstüne çıkmamızla birlikteyse ilk dikkatimizi çeken şey az önceki çiçekten şehrin tamamen gözden kaybolmuş olmasıydı. Tanrım neler oluyordu böyle? Biz şimdi nereye gelmiştik?

Büyük bir korkuyla çığlıklar içinde kalan Edgar'ın sesi duyulduğundaysa bakışlarımı sesin geldiği noktaya çevirdim.

" Lanet olsun! Büyük bir şey tam olarak altımda. Ne olduğunu göremiyorum ama sanırım onun yemeği olmak üzereyiz! " Edgar'ın korku dolu bu yardım çığlığı büyük bir su kütlesinin havaya yükselmesiyle birlikte bir anda son bulmuştu.

Edgar'ın bahsettiği şey suyun altından büyük bir hızla yukarıya doğru sıçramış ve üçümüzü de kendisiyle birlikte yükseklere doğru savurmuştu. Savrulma anında bizimle birlikte yükselen o kusursuz canlının güzelliğiyle büyülenmiş bir şekilde bakışlarımız ona sabitlenmişti. Büyük ışıltılar saçan şeffaf renkli balığımsı canlı bizi ışıltısıyla etkisi altına almıştı. Işıltısı ve kokusu en berrak su ile en güzel çiçeklerin karışımı gibiydi. Zarafeti, inci tanesi gözlerinin içinde parıldıyordu. Oldukça büyük ve geniş ağzı ile bize gülümsüyordu. Bedeni havada yükseldikçe formal dönüşüme girmişti. Bu süreç büyük ışıksal bir patlama ve savrulmayla sanırım son hamlesini yapıyordu. Savrulan bedenlerimiz suya benzeyen ama ıslak olmayan bir cismin üzerinden kayarak yumuşak bir inişle yere düştü.

Az önce hissettiğimiz suya benzeyen ama ıslak olmayan sıvı formlu zeminde gözlerimizi açıyorduk. Zemini avuçlarımın içine almış ve sıvı formunun toprak gibi elimden dökülmesini izliyordum. Açık kahverengi olan bu madde elimden akarken vücudumdaki tüm acı ve endişeyi de sanki kendisiyle birlikte götürüyordu. Gözlerim hemen yakınlarımda duran arkadaşlarıma kaydığında onların vücutlarında da olan bu şey beni hayret ve hayranlık içinde bırakmıştı. Kendimde hissettiğim o akım şimdi tam gözlerimin önünde ışıksal halkalar halinde arkadaşlarımın bedenlerinden acı ve kederi zemine doğru döküyordu. Biz her nereye gelmişsek sanırım burada acı ve keder kendiliğinden kayboluyordu. Geriye sadece salt huzur ve güven kalmıştı.

Üçümüz de yerden büyük bir huzurla doğrulup bir araya geldik. Şaşkın bakışlarla birbirimize bakarken oldukça yumuşak tınılı bir ses ile irkilerek bakışlarımızı sesin geldiği yöne doğru çevirdik.

Tam karşımızda o az önceki canlı duruyor ve uzun ince ağzıyla bize gülümsüyordu. Tamamen değişmiş olsa da ışıltılı gözleri onu tanımamız için yetmişti. O balığımsı büyük bedenli canlı, zarif ve yaklaşık bizim boylarımızda olan oldukça güzel bir canlıya dönüşmüştü. Bedeni ışıktan halkalarla sarılmış gibiydi. Işık halkaları bedeninde kıvrılarak süzülüyor ve şeffaf bedeninin ışıklar saçmasına neden oluyordu. Vücudu suhura dostumuz Wlaykras'a benziyordu. İnsanımsı forma sahip olan bu canlının cildi deniz canlıları gibi pullarla kaplıydı. Gözleri dostumuzun aksine oldukça iri ve okyanus mavisi rengindeydi. Yüzü uzun ve ince, gözleriyse alın kenarına kadar çekikti. Boyu Wlaykras'tan biraz kısaydı yaklaşık 190 cm civarında olmalıydı. Sırtı içe doğru yer yer eğikti ve oldukça uzun bir kuyruğa sahipti. Kuyruğunun yüzeyi dokunaç benzeri ufak çıkıntılarla kaplıydı. Benzerliklerine bakıldığında bu canlı kesinlikle suhura olmalıydı. Dostumuz Wlaykras'ın gözlerindeki parıltıyı görmemiz bu tahminlerimizi doğruluyordu.

Wlaykras büyük bir heyecanla öne atılmış ve söze başlamıştı,

"Selam sana kutsal suhura KYAPTRON! Şükür ki efsane değil gerçekmişsin! "

Bu kısa sözüne eşlik eden bir reveransla susan dostumuz büyük bir suskunluğa gömülmüş ve karşısında duran kutsal suhurasını seyre dalmıştı. Biz ise bir ona bir de karşımızda duran canlıya bakıyorduk. Bu canlı türü zaten kusursuz boyut ustalarıyken bu suhurayı diğerlerinden daha kutsal kılan ne olabilirdi? Biz hayret ve hayranlıkla iki suhuranın birbiriyle olan etkileşimini izlerken sanki bizden gizli devam eden bir seremoni içindeydik. Susan ve sadece gözleriyle kutsal bir şeyler yapan iki suhurayı seyrediyorduk. Bu sessizlik bir süre daha devam ettikten sonra hayranlık uyandıran musiki gibi bir tınıyla son buldu.

" Size de selam olsun zamanın dostları! Zamanın Özü'ne Kyaptron 'un evine hoş geldiniz!"

Bize gülümseyen kutsal canlı dostumuz Wlaykras' a işaret ederek,

"Beni tanıyorsan neler yapman gerektiğini ve kim olduğunu da biliyorsun demektir." dedi.

Wlaykras, tereddütlü bakışlarla kutsal suhurasına bakarken titrek birkaç söz fısıldayabilmişti.

" Evet ama? "

Kyaptron elini dostumuza doğru uzatmış ve

" Korkmana gerek yok. O sensin. Beklenen suhura sensin! " demişti.

Edgar ve ben de olanları sessizce izliyorduk. Aramızda olanları anlamayan sadece Edgar kalmıştı. Çünkü Edna'nın zihni kısa bir etkileşimle bana olanlar hakkında bilgi aktarımı çoktan yapmıştı. Öğrendiklerim ve olacaklar beni çocukça gülümsetiyordu.

Obka simyası özümsemesiyle Gargalyallar'i büyük bir esaretten kurtarmış ve onların zaman özlerini özümseyerek obkayı sentezlemiştik. Şimdi sentezi mühürlemek için tam da olmamız gereken yerdeydik "zamanın özünde! "

~~~~~~~~~

Merhaba değerli okurlarım. Edna Günlükleri 2 yeniden okurlarıyla buluşuyor.

Kitabıma soru, görüş, yorum ve oylarınızla destek vermeyi unutmayın. Unutmayın ki her kitap büyük bir emek ve hayal gücünün eseridir.

Edna Günlükleri 'nin 1. kitabını tüm kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Sevgilerimle,

Aygül Mudurlu

~~~~~~~~~

TELİF BELGELERİ - SAHİPLEN.COM üzerinden alınmıştır.

EDNA GÜNLÜKLERİ 2Where stories live. Discover now