🔙15. BÖLÜM🔙 1

643 75 71
                                    

✴Ruhların Günlüğe Yazgısı/ Kutsal Kalkan Mührü ve Saklı Mucize✴

Geldiğimiz bu renk cümbüşü ormanda şimdi bizi ondan daha renkli bir şey karşılıyordu. Karşımıza gelmiş bizi selamlayan Ynowkle ışıl ışıl gökkuşaklarını sanki üzerine giymiş gibiydi. Bu ışıltıdan seçilebilenler ise daha da göz alıcıydı. Teni şeffaftı, rengiyse inci beyazıydı. İpeksi dokusu beyazın en kusursuz ışıltısını gözlerimize taşıyor, kokusuysa eşsiz zambak bahçelerinde savrulmamıza neden oluyordu. İki metreyi bulan boyu, mürdüm rengi asil gözleri, kaş ve kirpiklerindeki eşsiz kıvrımlar ona bakanları güzelliği karşısında çaresiz bırakıyordu. Yüzü uzun ve inceydi, başında zambak tomurlarına benzeyen uzantılar vardı ve onlar sanki saçlarıymış gibi omuzlarına doğru kıvrılarak savruluyordu. Renkten renge girerek ışıldayan ve devinim halinde olan saçları, bu kusursuz güzelliğin baş ve omuzlarında istedikleri noktalara doğru arsızca savruluyordu. Ynowkle yüzü, saçları ve teni hariç insana benzeyen bir vücuda sahipti. Ama tüm uzuvları daha zarif, uzun ve güzeldi. Kulaklarımızda fısıltısı devam eden sesinin ise büyülü bir tınısı vardı ve biz hala etkisinden kurtulamıyorduk. Önce sesi sonraysa güzelliğinde kayboluyorduk.

Bizim düştüğümüz bir handikap karşısında daha fazla dayanamayan günlüğün yazgıcısı,

"Az önce Kaybolmuşlar Kohlasını yıkan milyarlarca ruhu özüyle kavuşturacak olan bu kadınlar neden bir yazgıcıyla bu kadar zaman kaybeder hiç anlamıyorum. Eğer güzellik istiyorsanız az sonra olacaklar tüm bildiklerinizi size unutturacak. Buna kesinlikle söz veriyorum." demiş ve odak noktası olmaktan kendini kurtarmıştı.

Şimdi Esbula, Yaşlı Elza ve ben yazgıcının eşliğinde yaptığımız işi tamamlamaya odaklanmıştık. Yıkılan Kohlas ve kırılan lanetle birlikte günlüğün özünde özgür kalmayı bekleyen ruhları özleriyle buluşturup kendi zaman ve hayatlarına uğurlama vaktimiz gelmişti. Hatta bunun için çok ama çok geç kalınmıştı. Bu işlem için Yaşlı Elza'nın talimatlar halinde sıraladığı kusursuz bir planı vardı. Yaşlı kadının talimatlarını tasdik eden Esbula'nın ise bize bir süprizi vardı. Kohlasla birlikte kırılan lanetin içinde sadece kaybolmuşlar yoktu. Kutsal kalkana giden yolculuk için elzem olan kalkana ait saklı bir mühür de vardı. O mühür bu lanetin özünde gizliydi, yapacaklarımızın ardından kusursuz bir ritüelle mühür de özgür kalacaktı. Bunu da ancak Esbula yapabilirdi. Kusursuz simyaların merkezi olan Fağnula'ya ait saklı yazıtlarından getirdiği yakut bir parça ile. Elinde tüm ışıltısıyla duran kutsal olduğunu söylediği yazıta ait olan kırık parça tüm bildiklerimizin değişmesine neden olacak güçteydi. Dediğine göre Heretis'in bile var oluş gayesini değiştirebilirdi. Ölüm ağacı olan ve tohumları ölüm yiyiciler olan, tüm yaşamı lanetleyen ve öldüren bu ağaç, yaşam ağacına dönüşebilirdi. Kaybedilen, çalınan ve katledilen her ne varsa kendi gerçekliğine ve özlerine yeniden kavuşabilirdi. Seçeneklerin daha yüzlerce olabileceğini ifade edip konuyu süratle kapatan Esbula sanki bazı şeylerin şu an için saklı kalması gerektiğini ifade eden bir duraksamayla konuyu değiştirmişti. Biz ise neden ve niçini bir kenara bırakıp, onun önceliklerine saygı göstermeyi seçiyorduk.

Ynowkle ve Esbula'nın öncülüğünde derinliğine doğru yürüdüğümüz göz alıcı güzellikteki ormanın eşsiz yaşam döngüsünü hayranlıkla seyrediyorken ağaçlar sanki şekil değiştirmeye ve bir şey inşa etmeye başlamıştı. Onların bu inşası oldukça rahat olan yürüyüş alanımızı giderek daraltıyor ve bizi bir noktaya doğru gitmeye zorluyordu. Ağaçlar eğilip bükülüyor ardından kırılarak sanki çevremize labirentten setler örüyordu. Sürekli devimin halinde olan bu ağaçların sanki ortak bir aklı vardı ve aklın talimatlarını kusursuz bir hiyerarşiyle uyguluyorlardı. Ynowkle ise korkmamamızı, gördüklerimizin günlüğün zihninin talimatlarıyla olduğunu ve hepsinin gerçekliğin kusursuz yansıma, yanılsama ve kırılmaları olduğunu söylüyordu. Aslında hem vardılar hem de yoktular hem gerçektiler hem de algısal bir yanılsama. O konuştukça bir noktada üçümüz de susmasını istemiştik. Sanırım algılarımız bir noktadan sonra yorgun düşmüş ve daha fazla bilgiye isyan etmişti. Tepkimiz karşısında tüm zarafet ve güzelliğiyle gülümseyerek susan Ynowkle,

"Sanırım olmamız gereken yere geldik." diyerek sözlerini tamamlamıştı.

Duyduğunuz sözleri onaylarmış gibi ormanın bize inşa ettiği labirent duvarlar tam da bu noktada son bulmuştu. Şimdi tam karşımızda sonsuzmuş gibi uzanan kristalize dikit ve sarkıtlarla dolu bir mağara duruyordu. Bu mağara günlüğün sihirli yazgısına lanetle gizlenmiş o aradığımız yer olmalıydı. Doğal olarak bu hepimizi heyecanlandırıyordu. Esbula'yı bile.

Karşımızda tüm görkemiyle duran mağaranın girişi birkaç metre yükseklikteydi. Girişin kapı pervazına benzeyen çokça köşeden oluşan bir görüntüsü vardı. Girişin her köşesi bilmediğimiz bir lisanla yazılmış ve şekillerin simyasıyla süslenerek yazmalar haline getirilmişti. Günlüğün yazgıcısının söylediğine göre bu parçalar Edna'nın kırılan kutsal bir yazıtına aitti. Kırılan yazıt bu girişi kendi seçimiyle mühürlemiş ve koruması altına almıştı. Dediğine göre bu parçaların zaman ve mekânda sabit yerleri yoktu. Bunlar bir koruma kalkanıydı ve Edna'nın yazgıcısı olan beş günlükte de bulunurlardı. Bu parçalar Edna'nın kutsal gezgin yazmalarıydı. Kendi seçtikleri mekânı koruması altına alırlardı. Bu günlükte de burayı koruyorlardı. Koruma altında olan bu kapı pervazının açılıp kapanan sabit bir kapısı yoktu ama nedense bu giriş ondan geçenlere sanki gizlenmiş milyonlarca kapıya sahip olduğu yönünde güçlü bir his aktarıyordu. Zaman kaybetmeden girişten attığımız ilk adımla birlikte sanki sihirli bir diyara giriş yapmıştık. Her yer ışıl ışıl parlıyordu. Havasının kokusu çikolata ve şeker karışımıydı. Hafif serin olan bu devasa mağara farklı boyut ve renklerde olan dikit ve sarkıtlarla tıka basa doluydu. Neredeyse adım atılacak bir boşluk dahi yoktu. Mağaranın yüksekliği de dikit ve sarkıtlardaki gibi şaşırtıcı bir şekilde farklı yükseklik, genişlik ve zemine sahipti. Attığımız her adımla birlikte algılarımızı tepe taklak eden bu mağara, bize yön ve algı duygumuzu kaybettiriyordu. Ayrıca burada bizi derinliğine doğru çeken bir şeyler vardı. Bu çekim gücü ve ışıltıların etkisiyle, dikit ve sarkıtlarda olan bir gerçekliği ancak çok sonra fark ediyorduk. Gördüğümüz bu ışıltılı çekim gücünce gizli olan ancak dikkatli bakılınca görülebilen milyarlarca küçük kapıcıklar vardı. Burası bir yaşam alanıydı ve bu sihirli diyarın yaşayan küçük sakinleri vardı.

Biz heyecan içinde minik kapıları izlerken duyduğumuz sesle bir anda olduğumuz yerden sıçramıştık. Duyduğumuz sesin sahibini merak ediyorken Ynowkle bu sesin günlüğün zihnine ait olduğunu söylüyordu. Dediğine göre buranın sakinleriyle tanışma vaktimiz gelmişti. Yazgıcının devam eden sözlerini günlüğün zihninin giderek yükselen sesi bir anda kesmişti.

~~~~~~~~~

Kitabıma soru, görüş, yorum ve oylarınızla destek vermeyi unutmayın. Unutmayın ki her kitap büyük bir emek ve hayal gücünün eseridir.

Edna Günlükleri 'nin 1. kitabını tüm kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Sevgilerimle,

Aygül Mudurlu

~~~~~~~~~

TELİF BELGELERİ - SAHİPLEN.COM üzerinden alınmıştır.

EDNA GÜNLÜKLERİ 2Where stories live. Discover now