🔙14. BÖLÜM🔙 1

668 75 72
                                    

✴ Kaybolmuşlar Kohlası/ Kırılan Lanet ve Günlüğe Sihirli Yazgı✴

Sihirli yazgının kalem ve mürekkebi darbelerini indirdikçe günlüğün özüne yazgımız başlamıştı. Mürekkep bedenlerimizde yazıya dönüştükçe ben, Yaşlı ve Savaşçı Elza kristalize kesitler halini almış ardından da milyarlarca parçaya kırılarak boyutsal kapıdan toprağın çatlak zeminine doğru yuvarlanmaya başlamıştık. Ben zeminden sıvı halinde akmayı beklerken yaşadıklarımın şokuyla afallamış bir haldeyken üstüne bir de Yaşlı Elza'nın çığlıklarıyla sarsılıyordum.

Yaşlı kadın "Ne olursa olsun dişimi sıkmamı ve her acıya katlanmamı " çığlıklar atarak söylüyordu.

Duyduklarımla kafam bir kez daha karışmış ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sihirli bir yolculuğun güvenli ve acısız olması gerekmez miydi? Tam, "Bu ne acısı? Bizi neler bekliyor?" diye sormayı planladığım bir anda gerçek ayyuka çıkmaya başlamıştı. Kristalize haldeki milyonlarca parçamız toprağın derinlerine yuvarlanırken toprak garip bir şekilde bize saldırıyordu. Eğer delirmediysem toprak kitlelerinin sanki elleri ve kolları vardı ve her biri bizden bir parça koparmak istiyordu. Bu saldırı bedenimizi parçalıyor, etlerimizi koparıyormuş gibi canımızı yaktığı için bizi çığlıklar içinde bırakıyordu. Kahrolası toprak canavarlarıysa kopardıkları her parçayı afiyetle yiyordu.

"Lanet olsun! Biz ne yaşıyoruz böyle? Bu yazgının nesi sihirli? Her şey bir an önce bitsin lütfen!" diye çığlıklar atıyordum. Her parçam eksildikçe çığlıklarım yerini küfürlere bırakıyordu.

Biz bir bilinmeze yuvarlanırken bedenlerimizin parçaları her saniye azalıyordu. Yolculuk biraz daha sürerse geriye beden diye bir şey kalmayacaktı. Bu toprak canlılarının nasıl da doymak bilmez bir iştah vardı. Sanırım çok uzun süredir açlardı ve bu bekleyişin acısını bizden çıkaracaklardı.

Bedenlerimizden eksilen her parçayla yaşadığımız acı bir noktadan sonra doyum noktasına ulaşmış, acı duyamaz bir hale gelmiştik. Neredeyse yaşadığımız bu katliamdan zevk alıyorduk. Bu nokta sanırım çıldırma noktasıydı ve biz tam da şu an o eşiği geçiyorduk. Yaşlı, Genç ve Savaşçı delirmiş Elza'nın Edna'ya ne faydası olabilirdi ki? Bunu düşündükçe çığlıklarım yerini kahkahalara bırakıyordu.

Mevcutta bir gözüm olmadığı halde hala toprak ve parçacıklarımızın savaşını izliyordum. Parçalar birbirine karışmıştı hangi parça hangimize aitti ancak tanrı bilirdi. Benimse tek görebildiğim bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az parçanın kaldığıydı. Geri sayım sanırım başlamıştı. Kalan parçalar ya hızla kaçacak ya da aç toprağın midesinde yerlerini alacaktı. Üçümüzden de duyulan en son ses kahkahalar içinde kayboluyordu. Bu bir geri sayımdı. Kalan parçacıklarımızı sayıyorduk,

" 10 - 9 - 8 - 7 - 6 - 5 - 4 - 3 - 2 ve 1...." ve bitmişti. Sonrasıysa mutlak bir karanlık.

-------------------------------------------------------------

Mutlak karanlığın içinde insan duyamaz, düşünemez, algılayamaz, göremez değil mi? Normal olanı budur. Peki şimdi yaşadıklarımız hangi kategoriye giriyordu? Karanlığı görüyor, kokusunu alıyor, ona dokunuyorduk. Onun boşluğunu adımlar halinde yürüyor, onunla konuşuyor hatta ona sarılıyorduk.

"Tanrım!"

Şükür ki tam delirdiğimi düşündüğüm anda önce Edna'nın zihni ardından da Yaşlı Elza benimle etkileşime girmiş ve olanları kısaca anlatmışlardı. Ancak ondan sonra kaybolan ruhumu geri alabilmiş kendime gelmiştim.

Bu sihirli yazgı, kaybolmuşlar lanetiyle çarpışma içindeydi. Savaş toprakla değildi onların yemeği de olmamıştık. Sadece lanetin içinde kaybolmaya mahkûm olmuştuk. Bu lanetin bilmediği şeyse bu seferki kaybolmuşlar onun yok edebileceği türden değildi. Bu lanet Edna'nın en garip ve karmaşık tek gücü yani çoklanmış üç büyük gücüyle yüzleşmek üzereydi. Kendini ne kadar da kolay ortaya çıkarmıştı böyle. Oysaki daha iyi saklansaydı kurban sayısı şimdikinden kesinlikle çok olurdu.

Edna'nın zihninden aldığımız talimatları çok geçmeden Yaşlı Elza, ben ve sadece benim görebildiğim Savaşçı Elza uygulamaya başlamıştık. Bedensel bütünlük için bu lanetli kohlasın yıkılması gerekiyordu. Onun için de burada saklı olan özlerimizi bulmamız gerekecekti. Bu kohlasın milyonlarca belki de daha fazla yolcuğu kaybettiği o gizli odasını bulmamız bunun için yetecekti. Peki bu kadar karanlık ve uçsuz bucaksız bir boşlukta böyle hazineleriniz olsa nereye gizlerdiniz?

Edna'nın zihni ışıksal bir damla halinde olan şeffaf ruhlarımızın bütünleşmesi gerektiğini söylüyordu. Bu bütünleşme ise güçlü bir simya ile mümkündü. Bu da en eski yazıtlarda saklı olan kadim sözlerle mümkündü. Zannımca Savaşçı Elza'nın da bu işlem için görünür olması gerekiyordu. Bu üçlü birbirini göremezse ruhsal bütünleşme nasıl olurdu. Bu yüzden Savaşçı Elza'nın üzerindeki gizleme simyamı geriye döndürmüş onu görünür kılmıştım. Onu gören Yaşlı Elza ise birden çılgına dönmüş ve bana ilk kez sesini yükseltmeye başlamıştı.

"Tanrım! Ne yaptığını sanıyorsun aptal kız! O olması gereken yerde -yani içinde- kalmalıydı. Bu garip yolculukta onu özgür bırakırsan ona neler olur biliyor musun? Emin olmadığın konularda nasıl kendi başına karar alırsın. O bir daha bedenine geri dönemezse söyle ne olacak? O normal bir insan değil ki bir bedeni yok? Onu serbest bıraktın ve o bedeni olmayan bir varlık olarak bu saldırıya maruz kaldı! Onun parçalarını şimdi nasıl birleştireceğiz? O tekrar nasıl bir bütün haline gelip sana dahil olacak, bunu bilmiyoruz. Daha onun ne olduğunu bilmiyoruz!"

Üçümüz de bu sözlerden sonra büyük bir sessizlik içine gömülmüştük. Yaşlı Elza söylediklerinin tamamında haklıydı. Bense şimdi yaptığım aptallık için kendime kızıyordum. Bunu yaparken ne yaptığımı sanıyordum acaba? Yaşlı Elza ise çaresizlik içinde Edna'nın Zihninde bir çözüm arıyordu. Savaşçı Elza ise ilk kez korkmuştu ve çaresizlik içinde yüzümüze bakıyordu. Bizden yardım istediği o kadar çok belliydi ki. Olanlar karşısında yaşadığım acizlikten delirmek üzereydim. Çok geçmeden sinirlerim boşaldı ve ağlamaya başladım. Her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım. Sadece bana hizmet etmek için her dediğimi yapan Savaşçı Elza'yı bu kohlasta kaybolmaya mahkûm etmiştim. Onun bedeni ve özü yoktu ki ruhsal bütünleşmeyle bu lanetten kurtulsun.

"Lanet olsun!" Ömrümde söylemediğim kadar çok küfrü dakikalar içinde kendi kendime savurmuştum.

Yaşlı Elza ise tamamen çaresiz kalmıştı. Savaşçı Elza'nın bu durumdan kurtulmasının hiçbir yolu yoktu. Çünkü onun bir ruhu yoktu. Onun kurtuluşu için bu kohlasta olup hala kaybolmamış bir ruhun olması ve kendini onun için feda etmesi gerekiyordu. Ve bu ruh bizden biri olamazdı. Savaşçı Elza kaybolursa onunla birlikte kutsal veraset de kaybolacaktı. Eğer bu olursa Edna içindeki kötülüklerden hiçbir zaman kurtulamazdı. Biz çaresizlik içinde kıvrandıkça içinde bulunduğumuz karanlık boşluktan sanki zafer kahkahaları yükseliyordu. Zaferine ulaşmış ve lanetin en büyük düşmanları olan bu üçlüyü bir çırpıda devre dışı bırakmıştı. Üstelik bunun için hiç çaba göstermemiş, işi aptal genç varise bırakmıştı. O da kendi elleriyle her şeyi kaybolmaya mahkûm etmişti.

Karanlık boşlukta anlamsız ve amaçsızca yürümeye başlamıştık. Belki bir cevap belki de serbest kalmış bir ruh bulur ve ondan yardım alırız diye. Yaşlı Elza belli etmese de gizliden gizliye ağlıyordu. Savaşçı Elza'nın korkusu yerini öfkeye bırakmış, saldırmaya hazır bir halde agrasif bir şekilde homurdanarak yürüyordu. Haklıydı da bana küfürler savursa haklıydı. Belki de sıktığı yumruklarını çenemle buluşturmalı öfkesini üzerime kusmalıydı. Bu belki de en doğrusu olurdu.

~~~~~~~~~

Kitabıma soru, görüş, yorum ve oylarınızla destek vermeyi unutmayın. Unutmayın ki her kitap büyük bir emek ve hayal gücünün eseridir.

Edna Günlükleri 'nin 1. kitabını tüm kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Sevgilerimle,

Aygül Mudurlu

~~~~~~~~~

TELİF BELGELERİ - SAHİPLEN.COM üzerinden alınmıştır.

EDNA GÜNLÜKLERİ 2Where stories live. Discover now