21 | Kıskançlık ve Tadımlık

6.3K 685 398
                                    

Saat dördü gösterdiğinde, Jimin okuma odasında tek başına oturmuş, yeni satın aldığı iPhone ile oynuyordu. Kim Hwangi'den çıkmasıyla Jungkook'un dersi arasında birkaç boş saati vardı. Bu sürede eve gidip telefonuna ihtiyacı olan her şeyi yükleyecek zamanı buldu. Müziği olmadan bir gün daha yaşayamazdı.

Eski telefonundan kurtarılan sim kartını yeni telefonuna koymakta tereddütlüydü -yeni telefonuna devamlı olarak cevapsız çağrı, sesli mesaj, e-posta ve yazılı mesaj uyarılarıyla çalmaya başladığında aniden neden tereddüt ettiğini yeniden hatırladı. Yavaşça hepsinin üzerinden geçti. Tiffany'nin, annesinin, Hoseok'un, Jongwoo'nun, Joohyuk'un ve Jungkook'un isimleri ekranda göründü. Annesinden gelen beş sesli mesajı dinleyip geri kalan altısını sildi, onun söylediği nefret dolu şeyleri duymak istemiyordu ve buna da ihtiyacı yoktu.

Üzerindeki duraksadığı tek isim Jungkook'unki olmuştu. Jimin Busan'dan Seoul'e gelirken birkaç mesaj göndermişti ve her biri bir öncekinden daha ümitsiz görünüyordu. Diğer yandan Tiffany'den gelen mesajlar kısa ve özdü.

Ara beni.

Konuşmamız gerek.

Çok üzgünüm.

Jimin öfkesine engel oldu. Tiffany buna değmezdi ve bu noktada söylemek istediklerinin hiçbir anlamı yoktu.

Joohyuk'un mesajları her zaman olduğu gibi çekici ve endişeliydi.

Selam Jimin, umarım iyisindir. Beni ara.

Jimin, Jongwoo aradı. O ve Tiffany senin için endişeleniyorlar. Ben de öyle. Bana söylediklerine rağmen, eğer bir arkadaşa ihtiyaç duyarsan buradayım. X

Seni düşünüyorum. x

"Lanet olsun." diye mırıldandı Jimin telefonu kapatmadan önce her mesajı sildi.

Jungkook'la olan bağlantısından bahsetmemiş olmasına rağmen, Joohyuk nazik, yakışıklı ve karizmatik bir erkekti. Jimin onun yanında olmaktan hoşlanıyordu ve eğer o gün öpüşselerdi de hoşuna giderdi.

Geriye bakıp düşündüğünde, Jimin onun için her zaman Jungkook'un yanındayken hissettiği yakıcı arzuyu hissetmediğini fark etti. Joohyuk'a karşı hissettiği minik çekim, Jungkook ona her dokunduğunda, her öptüğünde, onu becerdiğinde hissettiği yangınla karşılaştırıldığında hiçbir şeydi. Onun iri, sert aletinin içinde olduğu, ağır nefesleri ve kulağına daha fazla diye fısıldadığı, kalçalarını bırakmadan tuttuğu ve her bir orgazmını sağlarken yüzündeki hassas ifadenin anılarını hatırladıkça karnı kasıldı. Tanrım, Jungkook muhteşemdi. Jimin'in tüm sevgililerini silip yok etmiş, Jimin'i daha fazlasını isterken alevler içinde ve daha fazlasına aç bir halde bırakmıştı. Jimin'in var olduğunu bile bilmediğini kaslarında bıraktığı zevk ağrıları inanılmazdı.

Kendisini öpüşünü ve ellerini bastırırken gümüş yüzüklerinin bacaklarını sıkıştırması, daha sonra bunların bıraktığı kırmızı izleri özür diler gibi emdiğini hatırlayınca Jimin'in yüzü kızardı. Lanet olsun.

Okuma odasının boş kapı aralığına baktı. Kahrolası neredeydi? Jimin, Jungkook'un ilgilenmesi gereken 'şeyler' olduğunu biliyordu ve onun bildiği kadarıyla Jimin'in hala bir cep telefonu yoktu ki bu da bu sessizliği açıklıyordu.

Endişe verici bir başka düşünce aniden Jimin'in aklına girdi. Artık daha yakın oldukları için Jungkook izin istemeden derslerine gelmeme cüretinde bulanacak mıydı? Gerçekten onun birkaç kere orgazm olmasını sağladığı için, geç kaldığında ona Seoul'ün ortasında meydan dayağı atmayacağını mı düşünüyordu?

Wanna Be Your Man • Jikook Where stories live. Discover now