12 | Sadece bir kere.

7.8K 800 765
                                    

Bir saat sonra, Jimin çantasını toplarken Jungkook'un telefonu çalmaya başladı.

Jungkook homurdanarak telefonu açtı. "N'aber Minsung?" Şakacı bir tavırla gözlerini devirdi. "Evet, şu anda Bay Park'ın yanındaydım." Gülümsedi. "Evet, o da... İyi tabii dersler."

Jungkook'un şiir hakkında aldığı notlara bakarken Jimin bir yandan da eşyalarını toplamaya devam etti. Adamın lanet olası el yazısı bile güzeldi. Okunaklı bir bitişik el yazısı vardı. Jimin, kendisine çarptığı için neredeyse bir adamın bileğini kırarken onu yüzündeki ölüm saçan ifadeyi hatırlayarak Jungkook'u gizlice izledi.

Zekasının, ince esprilerinin ve etkileyici yüzünün altında karanlık, acımasız bir şeyler olduğu belliydi. Kendisine bunu bir an için bile unutma izni veremezdi. Jungkook onun dengesini bozuyordu. Tavırlarının hızla değişmesi onu endişelendiriyordu. Bu kadar çekici ve eğlenceliyken bir anda nasıl bir hayvan gibi davranabiliyordu?

Jimin'in kafası çok karışmıştı. Ona karşı hissettiği arzu damarlarında alev alev akıyordu ve onu söndürmeye çalıştıkça daha da fokurduyordu. Üst dudağının eğimini hafifçe yalayıp onun dudaklarına baktı. Sandalyede sıkıştırdığında, bir an için, Jimin gerçekten kendisini öpeceğini düşünmüştü ve -Tanrı biliyordu ya- ona izin de verirdi.

"Evet, seni ararım." dedi Jungkook telefonuna. "Görüşürüz." Konuşmayı sonlandırdı ve telefonu cebine koydu.

"'Bay Park' ha?"

Jungkook omuz silkti. "Şeftali diye sadece suratına hitap ediyorum. Başkalarına anlatırken öyle demem."

"Ben de öyle düşündüm," diye cevap verdi Jimin ve göğsünde sıcak kıpırtılara neden olsa da sesindeki istekli tonu duymazdan geldi.

"Evet, bir de cuma günü dersimiz vardı." Jungkook yüzünü buruşturdu ve beresini kulaklarına kadar çekti. "Ona gelemeyeceğim."

Jimin, hayal kırıklığını boğazında hissetti.

"İlk kez Yeri'yle buluşacağım. Minsung da geliyor." diye açıkladı. "Üzgünüm."

"Senin suçun değil -sadece o iki saati başka bir zamana kaydırmamız gerektiği anlamına geliyor." Jimin çantasından ajandasını çıkardı ve gün bulmak için sayfaları çevirdi. Jungkook motor kaskını aldı ve onun yanına gitti.

Jimin sinirle homurdandı. "Yarını ayarlayamıyorum. İşyerinde bir toplantım var ve kütüphane saat altıda kapanıyor, açık kalması için talepte de bulunmadım..." Jimin'in sesi hüzünle gitgide kısıldı.

"Sorun değil."

"Aslında sorun." diye cevap verdi Jimin. "Şartlı tahliye kurallarına göre haftada altı saat ders yapmamız gerekiyor."

Jungkook yere baktı. "Tamam, peki... Cumartesi günü ne yapıyorsun?"

"Cumartesi mi?"

Jungkook ağırlığını bir ayağından diğerine verdi. "Hı -şey, evet."

"Odayı Cumartesi için ayırtmadım."

Jungkook doladı. "Bilerek mi anlamazdan geliyorsun? Eğer bir planın yoksa Cumartesi buluşabiliriz. Bir parka falan gidip orada çalışabiliriz. Bilmiyorum."

"Park mı?"

"Lanet olsun be adam!" Jungkook kendine güvenmez bakışlarla bakarken Jimin gülümsedi. "Benimle oyun mu oynuyorsun Şeftali?"

"Üzgünüm." dedi hafifçe kıkırdayarak. "Sadece şaşırdım. Yapmak isteyeceğin son şeyin Cumartesi ders yapmak olduğunu sanıyordum."

"Ben iyi bir öğrenciyim, ne söyleyebilirim?" Jimin küçümseyici bir kahkaha atınca, "Yani," diye ısrar etti Jungkook. "Cumartesi işin var mı?"

Wanna Be Your Man • Jikook Where stories live. Discover now