ZİFİRİ 26 | KAL

201K 8.6K 660
                                    

"O beni seviyordu." Yeşillerinde bir fırtına geçti. Yutkunarak kanepeye sindim. Bir adım daha atarak dibimde bittiğinde, sırtımı geriye verip koltuğa tamamen yaslandım. "Sen onu seviyor musun?" diye sordu, kısık bir sesle. Bakışlarındaki fırtına her an büyüyordu. O gözlerimin içine öyle bakarken tek kelime bile edemedim. Cevabım belliydi ama ona istediği cevabı vermek istemeyen içimdeki hırçın Ada'yı dinlemek istiyordum. Duygularımın aksine olanı düşünsün ve deli olsun istiyordum.

"Konuşsana." Dedi dişlerinin arasından tamda istediğim tepkiyi vererek. Bir kolunu yaslandığım yere koyup üzerime eğildiğinde bakışlarımı kaçırıp, ondan uzaklaşmaya çalıştım. Ruhsuz gözlerinde ruhumu mengeneye almıştı. "Uzaklaşır mısın?" Rahatsızca yerimden kıpırdandım ve uzaklaşmasını bekledim ama sözlerim nafileydi. "Cevap ver bana?" diye üsteledi.

"Cevabım neyi değiştirir?" Yeniden göz göze geldim onunla. "Hiçbir şeyi." Dedi kesin bir dille. Neye saygısı vardı ki, aşka olsun. Hırçın Ada'nın istediği cevap bu değildi, beni onunla yalnız bırakarak zihnimden uzaklaştı umutsuz bir şekilde. İflah olmazdık. "Öyleyse cevabımın ne önemi var?" diyerek omuz silktim.

"Doğru, cevabının bir önemi yok ama ben zaten onu iplemediğini biliyorum." Dedi bilmişçesine. Biliyorsa neden soruyordu? Yine de sırf ona karşı çıkmak için "Sen öyle san." Diyerek kaşlarımı kaldırdım. Sözlerimle birlikte, dibime girmesi bir oldu. Öfkeyle sıcak nefesini yüzüme verirken kalbim göğsümün duvarını yumrukladı. İki koluyla beni koltukla arasına almıştı. Kaçacak hiçbir alanım kalmadığında gözlerimi boynundan yukarı kaldırdım. "Ne dedin, bir daha söyle." Bir daha söylersem dünyayı başıma yıkacakmış gibi bakıyordu.

Başıma yıkabilecek başka bir dünyam mı kalmıştı ki? "Emir benim için değerli biri." Diyerek bu kez doğruyu söyledim. "Her zamanda öyle kalacak."

"Sen öyle san!" diye hırladı bu kez. "Emir diye biri senin için yok, olmayacakta." Çenesi kaskatı kesilmişti. Tek kelime etmeye cesaret bulamadım. Daha fazla ileri gidemeyeceğimi anladığımda sessiz kalarak, gözlerinin içindeki fırtınanın asıl nedenini anlamaya çalıştım. "Duydun mu beni?" Burnu burnumun ucuna dokundu. Nefesi dudaklarım üzerindeydi. Ellerimi yumruk yaparak, eteğim kalın kumaşını avcumun içinde buruşturdum. "Duydum." Dedim bir an önce özel alanımdan çıkması için dua ederken. "Duydum Rüzgar Karahanlı!"

Bakışları ismini fısıldadığım dudaklarıma düştüğünde midem ikiye katlandı. Bir adım sonrasını düşünmek beni çıkmasa sürüklerken aynı şekilde durmaya devam ediyordu. Onu durduran şey neydi, bilmiyordum ama bakışlarını yeniden gözlerime kaldırdığında kaşları çatıldı ve bana ruhumu boğazlayan bir bakış attı. Ona nasıl baktığımı fark ettiğimde, olduğum yerde irkilerek başımı başka tarafa çevirdim. Derdim neydi benim, Kendimle zorum mu vardı? Rüzgar Karahanlı beni yıktığı yerde bırakarak doğrulduğunda ona bir daha bakamadım. Adımları salondan uzaklaşmıştı. Arkasından baktığımda merdivenleri çıktığını gördüm. Merdivenleri çıkarken üzerindeki kazağı sıyırıp çıkarmıştı. Pürüzsüz ve kaslı sırtında haddinden fazla yara izi vardı. Kabuğunu sökmüş, eski dikiş yaralarıydı.

Gözden kaybolmasıyla derin bir nefes aldım. Geri dönene kadar kaçmayı denemek yerine oturmaya devam ettim. Çıkıp gitsem ne olursa olsun iki dakika sonra yakama yapışacağını artık biliyordum. Sanki üzerime cip yerleştirmişti, nerde nefes alsam orda nefes veriyordu.

Evin çalışanları sessizce evi terk ederken yerimden hiç kalkmamıştım. Evde onunla yalnızdım. Bu düşünce rahatsızca yerimden kıpırdamama sebep olurken bir süre sonra oturmaktan sıkılıp, ayağa kalktım. Rüzgar aşağı inmek bilmiyordu. Beni burada ne kadar tutacaktı, bilmiyordum ama babam eve geldiğinde beni bulamazsa meraktan deliye dönerdi. Haber vermem gerekiyordu. Çantama ve telefonuma ne yapmıştı kim bilir?


ZİFİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin