Bölüm 23: Teklif

2.9K 196 13
                                    

    Çiftliğe döneli birkaç saat olmuştu. Kemal nerede olduğumuzu anlayınca yürüyerek 45 dakikada geri gelebilmiştik. Alp, Özgür'ün geri döndüğünü görünce çok sevinmiş ve hemen boynuna atlamıştı. Bana hiçbir şey dememişti ama küçük çocukla aramızdaki gerginliğin henüz geçmediyse bile birkaç güne geçeceğinden emindim. Fakat geçmesinin zor olduğunu düşündüğüm başka bir gerginlik vardı. Özgür beni affedebilecek miydi? Caner'le arkadaş mı olmuşlardı? Kendisini kaçıran adamla dost olmak da neyin nesiydi? Sizi bir odaya kilitleyen biriyle dost olamazdınız.

    Geldiğimizde kendimi odama kapatmıştım ve hala çıkmamıştım. Saate baktığımda gece yarısını çoktan geçmiş, neredeyse sabah olduğunu gördüm. Odamdan çıkıp yavaş adımlarla salona gittim. Kimse yoktu, ışıklar kapalıydı. Alp çoktan uyumuş olmalıydı. Kemal'in odasından geçerken de ışığının kapalı olduğunu gördüm.

    Özgür'ün kapısını tıklattım.

    Ses yok.

    Bir daha, bu sefer daha hızlı vurdum kapıya. Yine cevap alamadım. Acaba kilitlemiş miydi? Kemal herkese acil bir durum olabileceğinden kapıların asla kilitlenmeyeceğini tembihlemişti. Özgür pek söz dinleyen bir kız değildi.

    Bir genç kızın odasına izin almadan girmem normal değildi. Ama artık ne normaldi ki?

    Kapı umduğum gibi kilitli değildi. Özgür örtüsünü üzerinden atmış, mışıl mışıl uyuyordu. Yanındaki koltuğa oturup onu izledim. Bacaklarını karnına çekmiş, kolunu yatağın yanından aşağı sarkıtmıştı. Örtüsü yerdeydi. Bir insan uyurken bile mi masum görünmez, diye sordum kendi kendime. İnsanlar genelde uyurken saflaşır, bebek gibi uslu görünürlerdi. Ama Özgür'ün o hali bile melek gibi değildi. Evet evet, Özgür'ü tanımlamak için en son kullanabileceğim kelimeydi melek. Cadı diyebilirdik. İnatçı, asi, söz dinlemez... Güzel.

    Elimi uzatıp yüzünün önüne düşmüş bir tutam karamel rengi saçı kulağının arkasına attım. Uyanık olsaydı bu yaptığım harekete çok kızabilirdi. Kim bilir rüyasında nereyi talan ediyor, kimi sinirlendiriyordu.

    "N'apıyorsun?"

    Kahretsin, onu uyandırmıştım.

    "Ben... Şey... İyi olduğuna bakmak için-"

    "Uyandırılana kadar iyiydim, şimdi gidebilirsin."

    "Bu kadar huysuz olmak zorunda mısın?" diye sordum sinirimi tutamadan. Gözlerime baktı ve yatağında doğruldu. Bir süre bakışlarını benden kaçırarak kapısını izledi. Sonra mavi gözleri yine benimkilerle buluştu.

    "Huysuz değilim. Dediğin şeyi yapıyorum, arkadaşın olmuyorum." dedi. Haklıydı, büyük bir salaklık yapıp onu kendimden uzaklaştırmak istemiştim. Gitmesini söylemiştim ve benim yüzümden kaçırılmıştı. Hem de neden? Benden küçük olduğu için. Aslı'yı unutmak istemediğim için. Geçmişime bağlı kalıp yas tutmayı seçtiğim için.

    "Özür dilerim. En içten duygularımla sana benim arkadaşım olmanı teklif ediyorum."

    Teklif mi? Bravo, Savaş. Harikasın. Yine saçmalıyorsun.

    "Beni kaçırmalarında seni suçlamıyorum. Kimseyi suçlamıyorum çünkü iyi zaman geçirdim. Ama bana gitmemi söyledin."

    "Hataydı. Hatalıydım. Ben... Aslı'yı özlüyorum. Aslı'yı ve Masal'ı. Ah, Masal... Bir görsen, aynı sana benziyor. Sadece birkaç yaş küçük. O da aynı senin gibi, inatçının teki. Ama kalbinde o kadar çok sevgi vardı ki. Ve korktum. Anlıyor musun, Özgür? Korktum. İnsanlara değer vermek için doğru bir zaman değil. Ya ölürsen? Seni korumak için elimden geleni yaparım elbette ama ya bir anda olursa? Zaten yeteri kadar insanı kaybettim. Daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum. Peki ya ben ölürsem? Bunu sana yapamam. Ve sen bir kızsın, kollarına bak sanki ip gibi, kırılacak gibisin, camdan yapılmış gibi ve ben korkuyorum." Bunların tamamını bir nefeste söylediğim için yorulmuştum. Derin derin nefes alıp vermeye başladım. Anlattıklarımın hepsi, henüz kendime bile itiraf edemediğim şeylerden ve biriyle asla paylaşamayacağım şeylerden oluşuyordu. Bunları neden anlattığımı düşünürken Özgür'e baktım. Gözleri şaşkınlıktan açılmıştı. Perdenin arasından giren ufacık bir güneş ışığıyla yüzü ve mavi gözleri parıldıyordu. Anlattıklarım karşısında şok geçirmişti. Ne Masal'ı ne de Aslı'yı tanıyordu. Şimdi ona her şeyi anlatmam gerekecekti. O zaman da ailesinin ölümüne mani olamamış bir beceriksizmiş gibi düşünecekti beni. Bana acıyacaktı.

    "Bunları anlatmam hataydı..." dedim. Yatakta biraz kaydı. Gülümser gibi oldu.

    "Seninle tanıştığım birkaç haftadan beri yaptığın tek doğru şey buydu." Ve gülümsedi. Evet, gerçek bir gülümsemeydi bu. Birazcık daha kayarak bana yer açtı. Elini yatağın üstüne hafifçe vurarak yanına uzanmamı söyledi. Örtüyü de alarak yanına gittim.

    "Şimdi, her şeyi bilmek isteyeceksin, değil mi?" diye sordum. Örtüyü üstüme iyice örttükten sonra cevap verdi:

    "Hayır. Susmanı istiyorum."

    Yanyana yatıyorduk. Bedenlerimiz birbirine değerken bana baktı. Yavaşça gözlerini kırptı. Ne diyeceğimi bilemiyordum, kalbim hızla atıyordu. Yoksa bu Özgür'ün kalbi miydi?

    Ben bir türlü söylemek istediklerimi beynimde toparlayıp sözlere dökemeyince yine o konuştu:

    "Çok uykum var. Haydi uyuyalım."

    Kafamı sallamamla birlikte kafasını göğsüme bastırıp belimi sıska kollarıyla sarması bir oldu. Bana gerçekten de sarılıyordu. Günlerdir içten içe bunu beklediğimi fark ettim. Sarılışına karşılık verip kolumu omzuna koydum. Cenemi de saçlarının arasına. Uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi hissediyordum; Huzur.

    Tam gözlerimi kapattığım an o ince sesiyle irkildim:

    "Bu arada, teklifini kabul ediyorum."

Salgın: SavaşWhere stories live. Discover now