Bölüm 20: Tutsak

3K 199 10
                                    

    Anlaşmamızı sonunda yapmıştık. Özgür'ü kurtarabilecektik. Onu... Sanki... Özlemiştim?

    Özlemek mi? Ah, haayır. Hayır hayır, bu çok yanlış.

    Ama doğru.

    "Özgür'ü alıp gidebilir miyiz artık?" diye sordum Bora'ya. Geldiğimizden beri ilk defa ben konuşmuştum. Kemal'e sonsuz derecede güvenip saygı duyduğum için bütün işi halletmesine izin vermiştim. Anlaşma süresinde bütün konuşmayı o yapmıştı.

    Bora insafsız bir adam degildi. İçinde çocukların da olduğu, düşünecek yirmi dört kişisi daha vardı. Etrafımız o çirkin yaratıklardan kaynıyorken yiyecek bulmak çok zor olmalıydı. Ben bunu bilemezdim, Kemal'in evinde bize aylarca yetecek yemek vardı ve onlarla birlikte yaşamaya başladığımdan beri hiç açlık hissetmemiştim. Şimdi ise yiyeceklerimiz bir iki aya kalmaz biterdi çünkü onlara yardım edecek, yemeğimizi paylaşacaktık. Çok büyük bir kısmını hem de.

    "Özgür'ü takas işlemi ile geri alacaksınız. Yarın sabah yemeklerimizi getirdiğiniz zaman."

    "O kadar bekleyemeyiz!" diye çıkıştım. Kemal eliyle susturdu beni. Sakin davranmaya çalışıyordu. Sayılarının fazla olmasından korkmuş muydu yoksa? Neden korkuyordu? Korkmak onun kişiliğine tersti. İçinde bulunduğumuz durumdan o bile korkuyorsa eğer ben de gerçekten endişe etmeliydim. Yine de sözünü dinleyip sustum, ona ne olursa olsun güveniyordum çünkü. Bir yolunu bulurdu.

   "Bakın, biz de onu böyle alıkoymaya meraklı değiliz. Ama yapmak zorundayız."

    "Haklısınız. Sizi anlıyorum." dedi Kemal. Şimdi ne olmuştu gerçekten? Korkuyor muydu hala? Onu geri almak için elinden geleni yapacak adam, Kuzen Kemal'e ne olmuştu böyle?

    Olanları sessizce izleyemedim. Bora'ya yaklaştım.

    "En azından iyi olduğunu görmeme izin ver."

    Durdu. Çenesini kaşıdı. Nefesini sert bir şekilde verdi ve geri çekilmeme sebep oldu. Kafasını geriye atıp arkasına yaslandı ve kollarını birleştirdi. Bir dizi değişik hareketten sonra arkasında duran adamlara seslendi:

    "Ozan!"

    Sarışın, genç olan çocuk bir adım öne çıktı.

    "Efendim abi?"

    "Savaş'a yolu göster."

    Kemal de ben de ayaklandık. Bora, elini uzatarak Kemal'i durdurdu.

    "Sen burada kalacaksın."

    Kemal hayalkırıklığıyla oturdu. Başkasından emir almak onun için yeterince zor değilmiş gibi bir de tutsak kuzenini göremiyordu.

    Ozan denen çocuk önde ben arkada yürüyorduk. Küçük bir odanın önünde durduk. Cebinden anahtar çıkardı.

    Onu kilitliyorlardı... Onu bir hayvan, bir mahkum, bir psikopat, bir akıl hastası, bir seks kölesi gibi kilitliyorlardı.

    Kapı açıldı. Yumruğumu Ozan denen çocuğa vurmamak için zorla bozdum. İçeri girdiğimde Özgür, 5 yaşında bir kız çocuğu gibi bir masaya oturmuş, ayaklarını uzatmış sallıyordu. Beni görünce mutluluktan gözleri büyüdü. Sonra orda tutsak olmasının sebebinin ben olduğumu hatırlayınca güzel gülüşü soldu.

   "İyisin!" dedim yanına koşarak. Ona sarıldım. Bana karşılık vermedi. Vermesini de beklemiyordum.

    "Umrundaymış gibi."

    "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Her şeyi düzelteceğim." Gözlerime derin derin baktı. Bir an dudakları yukarı kıvrılır gibi oldu. Benimle konuşmasını istiyordum. Bu kırgın bakışa son verip bana iyi bir şeyler söylemesini istiyordum. Birkaç saniye bekledim, sonunda konuştu.

    "Seni affetmiyorum."

Salgın: SavaşWhere stories live. Discover now