H | 7 ※ The Unspoken's Pain

6.1K 675 414
                                    

"Bahsedilmeyen'lerin Acısı"

Ertesi sabah, haftasonu olduğu halde nedensizce erken uyanmış ve kendimi kütüphanede bulmuştum. Zincirli kitap gibi bir şey, bir ipucu bulmaya çalışıyordum. 

Gizli Irk'a ve Bahsedilmeyen Irk'a dair herhangi bir şey.

Çabalarım sonuçsuz kalınca pes edip odama geri döndüm ve kahvaltı ettim. Birkaç saat odamda oyalandıktan sonra saate baktığımda akrep 2'ye doğru geliyordu. Hizmetçilere savaş eğitim alanını hazır etmelerini söylemiştim, muhtemelen şimdiye her şey hazırdı.

Hazırlandıktan sonra merdivenlerden indim ve son basamağa gelince oturdum.

Sadece iki dakika sonra saray kapısı çalınmıştı. Hizmetçiden önce davranarak ayağa kalktım ve kapıyı açtım.

Min Yoongi yine beyaz kareteci kıyafeti ve siyah sırt çantası ile karşımda duruyordu.

"Kapıyı görevliler falan açar diye düşünmüştüm. Heyecanla beni mi bekliyordun yoksa?" dedi Min Kibirli Yoongi. Alay etmesine rağmen yüzünde tebessüme dair bir iz bile yoktu.

"Evet ya, heyecanımdan ölüyorum resmen, baksana şu halime." dedim dümdüz bir ifadeyle.

Kapıyı daha da açıp başımla içeri girmesini işaret ettim.

İçeriye girerken meraklı gözlerini etrafta gezdirdi. İncelemesi bittiğinde, "Beni takip et." dedim ve uzun koridoru geçerek alt kata inen merdivenlere yöneldim. İkimizin adım sesleri geniş alanda yankılanıyordu.

Merdivenlerden sonraki bir uzun koridoru daha geçtikten sonra ahşap, üzerinde çapraz kılıç desenleri olan ikili büyük kapıyı kulplarından tutarak açtım.

Dönüp Yoongi'ye baktığımda, boş bir ifadeyle beni izliyordu. Elimi içeriye doğru uzattım. "Eğitmenler önden."

Yanımdan geçip içeriye girdi ve etrafa göz attı.

İçeride bizim okuldakine benzer antrenman parkurları ve iki tane eğitim konsolu vardı. Aradaki tek fark, bunların saray malı olduğu için daha gelişmiş ve kaliteli olmasıydı. Bu koca salon yeşil-beyaz-mavi renklerinin tonlarına hakimdi. Etrafta buranın yeni temizlenmiş olduğunu belirten hoş bir oda kokusu vardı.

Duvar kenarında ise iki tane beyaz renkte üçlü koltuk ve onların yanında da bir içecek makinesi vardı. Muhtemelen o makinenin içindeki içeceklerin hepsinin tarihi geçmişti.

"Güzel mekanmış." dedi yeni eğitmenim sırt çantasını koltuğa bırakırken. "Seni burada Herkül bile yapabiliriz."

Gözlerimi devirerek güldüm. "Kesin."

"Hazırsan başlayalım." dedi kollarını sıvayarak. İnce damarları uzaktan bile fark edilebilirdi. Zayıf olup da çok kuvvetli olmayı nasıl başarıyordu?

İki saat boyunca Taekwondo çalıştık. İtiraf etmeliyim ki Yoongi, Bay Kim'den çok daha iyi bir öğretmendi.
Bir dövüş hareketini gösterirken ilk önce normal hızda yapıyor, daha sonra hareketin nasıl yapılması gerektiğine dair ayrıntıları anlatarak daha yavaş bir şekilde tekrar yapıyordu. Ondan sonra ben yapıyordum, eğer hata yaparsam homurdanıp kızmak yerine yadırgamadan nerede hata yaptığımı söyleyip tekrar yapmamı istiyordu. Bay Kim olsa şimdiye benden umudunu kesmişti bile, ama Yoongi bu konuda çok sabırlıydı. Geriye kalan son saatte ise silahım nunchakuyla nasıl savaşacağımı gösterdi.

Birkaç hafta bu şekilde geçti. Dövüş becerilerim gittikçe gelişiyordu. Kendimi daha güçlü hissediyordum.

Öte yandan okul notlarımı da yükseltmiştim. Hatta matematiği bile!  Elbette bunu Namjoon'a borçluydum.

• Are You Human Too? Π Min Yoongi •Where stories live. Discover now