1

2.1K 96 213
                                    

Yeni bir kurgu ile geldim. Umarım keyifle okursunuz. 

Mayıs ayının muhtemelen en soğuk gecesiydi ve saat 12'yi bulmak üzereydi. Nereden estiği belli olmayan rüzgardan korunmak için otelin yolunu tutmuştuk. İkimizin de yüzünde artık takmaya alışık olduğumuz maskeler vardı. Maskenin varlığına minnettar hissedecek kadar esiyordu rüzgar. Havanın soğukluğuna ve rüzgarın yırtıcılığına karşı yüzümü koruyan tek şey o maskeydi. 

Birkaç haftalık bir program için geldiğimiz bu şehirde yeterince güvenli bir yer bulamadığımız için şehrin en şatafatlı otelinde konaklamaya başlamıştık. Sejin Ağabey hepimiz için en konforlu olanı sağlamaya çalışsa da çevremizdeki ilgiden bunaldığımız zamanlarda oluyordu. Öyle zamanlarda kaçabilecek bir yerimiz yoktu.

Özellikle bugün yaşadığım şeyden sonra, sadece bir an için bile olsa kaçmak istemiştim. Yapamayacağımı bilsem de bir an için kimsenin olmadığı yerlerde yalnız tatile çıkma hayalleri bile kurmuştum. Ama bu yoğun programda bu neredeyse mümkün değildi..

Bugün izdihamın arasında kaldığımız o anları unutmaya çalışarak otelin ana yoluna döndüğümde otelin girişinden seslenen kalabalığın sesini duyabilir olmuştum. Seslerden de, seslerin hatırlattığı izdihamın düşüncesinden de kaçmam mümkün değildi anlaşılan.

Fanları seviyordum. Her birinin sevgisini seviyordum, her biri özeldi ama sadece bazen tanınmamak istiyordum. O bazenler son günlerde biraz artmıştı. Her yerde kameralar vardı. Hayatımı kamera önünde yaşamam gerekiyordu. Buna ilk başlarda alışamamıştım. Daha sonra alışmış ve sevmiştim. Ama şimdi sanırım şimdi bundan kaçmak istiyordum. Kameraların bize dönmediği bir yerde nefes almak istiyordum.

Jungkook bir an için yürüdüğümüz yola olan dikkatini kaybedip otelin giriş kısmında bekleyen insan topluluğuna baktığı zaman kolumu omzuna atarak tekrar otele bakmasını sağladım. Dışarıda gezdiğimiz zaman sorun çıkabiliyordu bu yüzden şimdi dışarıda olduğumuzu kimsenin bilmemesi daha iyiydi. Ne kadar az dikkat çekersek  o kadar iyiydi.

Otel kapısından geçerken görevlilerin bakışları üzerimize dönmüştü. Bizi tanıdıklarını belli eden şeyse eğilip selam vermeleriydi. Maskeler yüzümüzde olduğu halde otel kapısından girdiğimiz zaman fotoğraf çekmeye çalışan insanlar olmuştu. Yine kameralar bizi izliyordu. Ağır adımlarla yürümeye devam ederken kolumu Jungkook'un omzundan indirip önüme doğru ilerlemesini sağladım.

"Geç geç."

En küçüğümüz olduğu için gereksiz bir koruma güdüsü ile ilerliyordum ama biliyordum ki onunla güreşe girsek beni alt edebilirdi. Hatta ederdi. Deli gibi çalışıyordu çünkü.

Büyük asansörün önüne geldiğimiz zaman asansörü çağırıp beklemeye koyuldum. Maskenin altından bile alabildiğim yoğun toprak kokusu yerini pahalı parfüm kokusuna bırakmaya başlamıştı. Maskenin bile  engelleyemediği parfüm de en az toprak kokusu kadar yoğundu ve bu durum değişikliği başımı ağrıtıyordu.

Yanımıza inen asansöre geçip yüzümdeki maskeden kurtuldum. Kapılar kapanınca asansör yukarıya doğru çıkmaya başlamıştı. Dışarıda koşarken fark etmemiştim ama durunca ve tabi ki dışarıya göre aşırı sıcak olan otele girince bedenimi bir sıcak basmıştı. Boynumdan yukarı neredeyse tüten sıcaklık beni bunaltırken hemen yanımda duran çocuğa baktım. Jungkook oldukça rahat görünüyordu. Onun hiç etkilenmemiş olması bana göre daha sportif olmasından kaynaklanıyorsa, bu; daha çok spor yapmam gerekiyor demekti.

Asansör durunca bizim için kiralanmış olan kata ulaştık. Asansörün önünde bekleyen görevli, içeriye bizden başkasını almamakla sorumluydu. O yüzden indiğimiz an yüzlerimizi inceleyip bize yol verdi.

Redamancy ❦ KTHWhere stories live. Discover now