18

385 37 74
                                    

Merhaba ben geldimm. Yeni bölüm getirdim. Düşüncelerinizi almaya geldim. Son bölümlere yaklaştık artık. Okuyan herkese teşekkür ederim. Bugün ilk kez uçacağım. Dualarınızı esirgemeyin. Seviliyorsunuz. 💞💕

Ayakkabının kopmuş iplerine baktığım zaman sinirim içimde kat kat yükselmişti. İkisini de kolayca yolabilecek bir gücü içimde hissediyordum. Parmak uçlarımı tatlı tatlı uyuşturmaya başlamıştı içimdeki öfke.. Öyle ki tüm gücümle beton bir zemine vursam elimde bir gram acı hissetmezdim.

Sinir bedenimi ele geçirirken duyduğum ses ile sakin kalmaya çalıştım. Setten gelen insanlar yanımıza doluşurken siniri bir kenara bırakmış ayakkabılarımın içler acısı haline ağlamaya başlamıştım. Parası ya da güzelliği umrumda değildi? Ben şimdi hediyeyi bana alan güzel insanlara ne diyecektim?

Gözlerimi silerken yerdeki ayakkabının tekini alıp daha çok ağlamaya başlamıştım.

"Ne oldu burada?" Menajer Choi'nin sorduğu basit soruya, binbir çeşit yalan sıralamaya başladıkları zaman onları duymazdan geldim. Onlara el kaldırmadığım halde bu şekilde suçlu çıkacağımı bilseydim ikisini de çoktan içlerindeki paçoz kişiliklerine benzetirdim. Bana ima ettikleri iğrenç şeyleri yapmak isteyen besbelli ki kendileriydi, yoksa ne diye erkekleri kıskanıp bana saldıracaklardı ki?

"Doğru mu bu? Gerçekten onlara böyle mi davrandın Yoon Seul?" Menajer Choi beni itham ettikleri şeyi umursamamıştı. Öyle biri olmadığımı az çok anladığını düşünüyordum. Yine de kızlara olan davranışıma dikkat etmem gerektiğini en başından beri davranışları ile belli etmişti. Mankenleri için en iyisi olmalıydı. Onlara dedikleri şekilde davranmış olsaydım ben de kendimi suçlardım ama öyle bir şey yoktu.

"Ya abla! Sen ne saçmalıyorsun? Böyle bir şeyi yapacak kadar düşmüş olan Seul olsa ikiye tek mi saldırırdı? Hem de burada David ve Seul oturuyordu. Madem Seul onlara saldırmış neden Seul onların oturduğu yerde değil? Saldırdığı halde hasar gören tek kişi de o mu yani???"

Seyeon'un her zaman kullandığı duygu barındırmayan sesine bir miktar kızgınlık yansırken beni koruduğu için sevinmeli miydim yoksa düştüğüm duruma ağlamalı mıydım bilmiyordum.

Set arkası çalışanları fısıldanmaya başladı. Kimisi ona hak verirken kimisi de kimse için ağzını açmayan Seyeon'un şimdi konuşuyor olmasını mankenlerin haklı olduğuna yoruyordu. Seyeon'u sakinleştirip susmasını sağlayan yanındaki elaman olmuştu. Bu kez savunmaya geçen Japon manken olmuştu.

"Ne demeye çalışıyorsun? Biz mi saldırdık Seyeon? Haddini bil!"

Kafamı çevirip sabahtan beri konuşmaktan başka bir şey bilmeyen Shizuki'ye baktım.

"Sen, yalandan başka bir şey bilmeyen zehirli ağzını hemen kapat! Yoksa ben sana, bu kez haddini bildireceğim. Utanman kalmamış ne hakla Seyeon'un haddini sorguluyorsun?" Ayakkabılarımı kaldırarak menajer Choi'ye gösterdim. "Binbir türlü ithamdan sonra sinirini alamayıp, hıncını ayakkabılarımdan çıkardı."

Yapımcı tabii ki mankenlerini yerlere göklere sığdıramıyordu. Beni yalancı ilan etmek onun için daha kolaydı. Yerime birini bulmak, mankenlerinin yerine birini bulmaktan daha kolay olurdu. Çekimlerin aksamaması ve aklımda kurduğu mankenlerle gerçekleşmesi için canını bile verir gibi duruyordu.

Gözlerimi kuruladım. Beni böyle şeyler üzemezdi artık, buna izin veremezdim. Hayatı az çok anlamıştım. Gücün varsa desteğin varsa ilerlerdin, yoksa bu şekilde yerden yere vursalar da sen suçlu çıkardın.

Eğilip yerdeki ayakkabıları aldım ve çantamı da alıp yürümeye başladım. Seyeon arkada kalmış, benim yerime onlarla tartışırken kendimi savunmaya bile çalışmadım çünkü gerçeği söylemeye çalıştığım sırada bile bir an için bile dinlememişlerdi ki. Menajer Choi'nin kendi modellerine güvenmesi gerekiyordu. Bana inansa bile yanımda duramazdı. Zaten yapımcı beni bir an için bile umursamamıştı.

Redamancy ❦ KTHWhere stories live. Discover now