15•İlk Doz

231 19 7
                                    

Medya: Aşkın

•••••

Benden uzaklaşmaya uğraşan bu çocuğun derdi neydi bilmiyordum ama öylece kaçmasına izin vermeyecektim. Neden benden kaçmaya çalışıyordu bunu öğrenmeliydim öncelikle. Ve ne kadar onun zannettiğinden çok daha iyi tanısam da onu, yine de çok daha fazlası vardı. Bu yüzden onu tanımak istiyordum.

Onun hakkında düşünecek iki günlük vaktim olmuştu. En çok aklımı kurcalayanlardan biri de neden benimle başından beri bir ilişki istemediğiydi. İlk mesajlaştığımız sırada bile benimle birlikte olmak istemediğini söylüyordu. Bunun özgüvensizlikle alakası yoktu bence. Hem varsa bile tamamen onunla alakalı olamazdı. Bunu da öğrenmeliydim.

Bana gelecek olursak. Evet beni dışarıdan gören insanlar soğuk, cool ve aldırışsız bi insan sanabilirdi ama ben tam tersi bi insanım. Her ufak ayrıntı benim için değerlidir mesela. Cool ve soğuk olduğumu düşünenler ise tamamen yanılıyor. Ben tam aksine yılışık ve deli biriyim ama sadece samimi olduğum kişilere karşı böyleyim.

Aşkın ise daha küçüklüğümüzden beri içimde herkese karşı olan o soğukluğu hissetmediğim biri. Onun samimiyetine inanıyordum. Ondan bi sır saklamam gerektiğini düşünmezdim mesela. Herkese davrandığımdan daha bile yakın davranırdım ama sorun şu ki onun bana yaklaşabileceği kadar yakın davranamıyordum önceden.

Onunla asıl karşılaşmamız benim için lise ilk sınıf zamanıydı. O zamanlar diğer herkes kadar o da arkadaşımdı ve ona karşı diğerlerinden daha sıcaktım ama o yine de bana o kadar yakın davranamıyordu. Hatta eskiden tanıdığım bi çok insan selamlaşmak için gelip bana sarılırken o sadece elimi sıkmıştı.

Şimdi ise iki gündür benden uzak kalan bu çocuğun derdi neydi öğrenmek için ve sanırım aynı zamanda onu görmek için mesaj atmıştım. Tabi baştan beri yanıma gelmeyeceğini bildiğim için kantine inip ikimize bi biscolata stix almıştım. Onun her zaman öğle arasını kendine ayırmak için bi önceki tenefüs yediğini ve sonra bahçede resim çizdiğini ya da bazen yazı yazdığını biliyordum.

En sonunda beni reddettiğindeyse çoktan iki-üç dakikadır onu izliyordum uzaktan. Bahçedeki çimlerin üzerinde, hayatın gerçeklerini yok saymak ister gibi okula sırtı dönük, çiçeklerin ve ağaçların güzel kokusu içinde oturmuş ve bana mesaj atmaya çalışıyordu. Son mesajları atarken kapalı spor salonunun arkasındaki bu bahçeye yürümeye başlamıştım bile. Son mesajda ise tam arkasında durmuş ve bana dönmesini beklemiştim. Mesajımı yanıtlayıp arkasını dönmüştü.

"Gerçekten mi?"

Bana kafasını çevirip güneşten dolayı tek gözünü kırpmış bakarken çok sevimli görünüyordu. Buraya gelmemi hem istiyor hem istemiyordu ve bunu sadece ona bir saniye bakarak anlamıştım. Gelmemi istememişti ama şimdi ise içten içe mutluydu sanki. Tabi bana yine de hesap sorar gibi bakıyordu. Onun sorusunu gülümseyip yanına otururken cevaplamıştım.

"Evet, gerçekten."

İnatlaşır gibi ve çok bilmiş tavrımla onu biraz sinirlendirmek eğlenceli olurdu.

"Zaten gelmemi istiyordun."

Bana gözlerini açarak bakıp yaklaşmıştı.

"Hayır, tam aksine sana gelmemeni söylüyordum."

Ben de onun yüzüne biraz yaklaşarak konuştum, her ne kadar kıvırcık ve kabarık saçları dikkatimi dağıtsa da gözlerine odaklanmıştım.

"Bazen söylediğin şeylerle istediğin şeyler aynı olmaz."

Ne diyeceğini bilemeden ağzını açmıştı ama sonra yüzümü şöyle bir süzüp kafasını geri çekti. Ben de bu sırada aldığım biscolatayı açmaya başlamıştım. Sonunda diyecek bi şey bulamayıp itirazlarına homurdanarak devam etmişti.

KIZILA BOYAWhere stories live. Discover now