0.7

157 16 50
                                    

Normalde bundan nefret ederim ama +20 yorumda yb'yi 1-2 haftaya yükleyeceğim. <3


C A N D Y  C U T T O N

Bir şeytanın kanatlarında Tanrı'ya dua etmeye ant içmiş ruhum bedenimden dışarıya taşıyordu. Damarlarımda öfke ile harmalanmış kanım bana bir kalp atış süresince olsa bile çaresizliğimi hatırlatıyordu. Öfkeli ve çaresiz...Kendi benliğim bile bir şeyler bekler hale gelmişti. Ama onlara istedikleri şeyleri veremezdim. Bunu itiraf edemezdim. Aynı zamanda Taehyung'un ölümüne daha fazla sessiz de kalamazdım.

Cherry Bombs'da oturmuş kömür karası sprey boyanın üstüne işlenmiş kahverengi lekelere bakarken içimden geçenlerdi bunlar. Siyah boyanın üstüne kahverengi tıpkı bir ölünün kanıymışçasına sıçramıştı. Eski ve sevdiğim bir mekandı burası. Güzel kızların delilercesine dans ettiği, yakışıklı erkeklerin etrafınızda pır döndüğü, barmenlerin hep bir flört halinde olması tam da gençlere hitap ediyordu. Oturduğum masa eskiden VIP bölümden küçümseyerek baktığım taşralı kız ve erkeklerden oluşan grupların oturduğu yerlerdendi. Tabii, şimdi aynı durumda beş parasız bir şekilde ben vardım. Gözlerim yaklaşık yarım saattir ağlıyor olmamdan kıpkırmızı olmuştu. Suratım berbat haldeydi. Ama asıl çöplük zihnimdeydi. Öldürülmüş birçok duygunun çürümüş kokusu zihnimden geliyordu.

Babam küçüklüğümden beri benden nefret ederdi. Her zaman annemin benim yüzümden öldüğünü söyler dururdu. 18 yaşıma geldiğimde beni evden kovmuş ama yine de parasını esirgememişti. Ne kadar da iyi bir baba(!) Tabii evden ayrıldığım için hep Tanrı'ya teşekkür etmiştim. Eskiden bir hatam olduğunda babam beni ya kırbaçlar ya da bir dolaba kilitlerdi. Bir zamanlar klostrofobim vardı. Ama hepsini atlatmıştım. Taehyung sayesinde.

6 yaşlarımdaydım, babam beni cezalandırmak adına yağmurlu bir Kasım gününde dışarıya atmıştı. Yavru kedi gibi bir bankın köşesine kıvrılmış, yüzümü dizlerime gömmüş ağlıyordum. Omzumda bir el hissettiğimde şaşkınlıkla başımı kaldırmıştım. O, oradaydı. Yüzünde kare gülümsemesiyle elindeki şemsiyeyi bana doğru tutuyordu. Benim aksime esmerdi. Yüzü ortalama bir erkek çocuğa göre çok daha iyiydi. Onun İsa olduğunu düşünmekten alıkoyamamıştım kendimi. Bana yardıma gelmişti, demiştim. Ama o sadece Taehyung'du. O, bir melekti.

Ve ben onu kendi cehennemimde yakmıştım.

Sevdiğim herkese zarar veriyordum.

Biri hariç.

Park Jimin, benim cehennemimde yanmıyordu.

Zaten cehennem O'ydu.

Park Jimin benim cehennemimdi.

Ve şu an karşımda emin adımlarla bana doğru ilerliyordu.

Oflayarak elini sarı saçlarından geçirdi.

''Sana anlatmak istedim Jungkook ama beni hiç dinlemiyorsun. Baban seni öldürmemi istedi ve eğer senin hayatta olduğunu bilirse sanırım ikimiz  de boku yerdik.''

Önümüze iki bardak bira bırakan barmene başımla teşekkür ettiğimi belirten bir işaret verdim ve Jimin'in söylediklerini duymazlıktan geldim.

Bir süre boyunca ikimiz de sessiz kaldık. Etrafta güzel kızlar ve erkekler iç içe girmiş dans ediyor, kendinde geçiyor veya en köşede ayaküstü sevişiyorlardı. Bu görüntü gülmeme neden oldu.

Bakışlarımı insanlardan çekip Jimin'e doğrulttum. Bana bakıyordu. Büyük bir açlıkla. Saatler önce öpüştüğümüz aklıma gelince kızardım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 06, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

R O S E S | JİKOOKWhere stories live. Discover now