0.6

138 18 50
                                    

D A İ S Y

Yüzümüze geçirdiğimiz maskeler bizim kamuflajımızdı. Her şey bitti derken gülenler de vardı, gülümsemesinin arkasında her şeyi bitirenler de. Parçaladığı geleceğe maske takmaya çalışanlardandım ben. Sanki kendimi iyiye inandırsam iyi olacakmış gibi. Ama kötü giden bir şey varsa mutlaka kötüdür.

Onu öpersem her şey iyileşir mi?

Taehyung geri döner mi?

Bir daha ona papatyalar bırakmak zorunda kalmam değil mi?

Hayır, her şey aynı kalacak.

Belki daha da kötü.

Onu öpersem beni kullanacak.

Hislerimi kullanacak.

Ondan nefret ediyorum.

Bilmediğim bir şey vardı o zamanlar. Nefret etmek benim hissettiğim en büyük sevgiydi. Sonumu getirecek olan.

Bu yüzden geri çekildim.

Havaya doğru dudaklarını uzatan Jimin anın etkisiyle kendine geldi. Ve o da geri çekildi. Gözlerini açtığında ifadesini sezmeye çalıştım. Gözleri koca bir evrene açılıyordu ve bomboştu.

Sikeyim, diye tısladı ve ayağa kalktı hızlıca. Yanımdan geçerken arkasında bıraktığı tüm o papatya kokusunu içime çektim. Doya doya içime çektim onu. Papatyalar öldükten sonra koku verirlermiş. Jimin'in katlettiği tüm o papatyaların kokusu... Sanki tüm koku bana ait gibiydi. Ruhumu katletmiş ve bırakmıştı. Tüm kokum üstüne sinmişti.

Papatya kokusu.

Benim kokum.

Ona ait olmamalıydı.

Bir süre ağustosböceklerini dinledim. Sonra aya baktım. Ama hiçbiri içimdeki boşluğu doldurmadı. Ne sesler ne görüntüler.

Ağlamak istiyordum. Nedeni yoktu, sadece haykırmak istiyordum. Sol göğsümde bir duygu sıkışmıştı. Aldığım nefesi hissettirmiyordu, boğuluyormuşum gibiydi; sanki oksijeni değil acıyı soluyordum. İçimde sıkışan her şeyi gözyaşlarımla beraber dışarı atmak istiyordum. Ama dediğim gibi bomboştum. Hepsi sadece hissiyattı. Gerçek değil.

Gerçek olamayacak kadar acı verici.

Etrafımdaki tüm o yolunmuş papatyalara baktım. Hâlâ güzeldiler.

Ve elimdeki kırmızı güle baktım. Güzeldi. Birinin bana veremeyeceği kadar güzel.

Bahçeme konduramayacağım kadar güzel.

Benim bahçem kökünden koparılmış papatyalara aitti.

Limuzinin rahat koltuğuna serilmiş Jimin'in vedalaşmasını ve gelmesini bekliyordum. Yoongi uzattığım ayaklara bakıyor ve her iki dakikada bir başını 'ayıp' dercesine sallıyordu. Ben ise sadece Yoongi'ye bakıyor ve sırıtıyordum. Onu sinirlendirmek hoşuma gidiyordu. Çünkü korkutucu görünüyordu.

Uzun bir süre Jimin'i bekliyorduk. Kafamı hafifçe kaldırıp arkamdaki camdan Jimin'e bakmaya çalıştım. Siyah filmli camlardan dolayı beni göremiyordu. Sırıtarak onu kesmeye başladım. Eh, sonuçta beni görmüyordu değil mi?

Jimin yüzünde geniş bir gülümsemeyle bazı önemli işim adamları ile tokalaşıyor ve kısa kısa konuşuyordu. Elinde gri, büyük bir çanta vardı. Birçok sıkıcı insan ile tokalaştıktan sonra Kızıl'ın yanına geldi ve yanaklarından öptü. Dudakları, kızın dudaklarını teğet geçti ve kulağına doğru bazı şeyler fısıldadı. Sinirden ellerim yumruk halini aldı.

R O S E S | JİKOOKWhere stories live. Discover now