BÖLÜM 4: FARKEDİŞ✨

3.5K 333 43
                                    




Sümeyyeyle konuşmamızın üstünden 5 gün geçmişti. Bir kaç gün sonra beni istemeye geleceklerdi. Yasin direkt konuyu annesine açmış annesi de annemle konuşmuştu. Annem 8 yılın sonunda tabi ki anlamıştı Yasin'i sevdiğimi kabul ederken bana sorma gereği bile duymamıştı.

Tabi kendince haklıydı. Gelen her talibi Yasin için red etmiştim. Şimdi de Yasin beni istiyordu neden cevap olumsuz olsun ki. Yani eski Yasin olsa öyle olurdu. Ama artık o eski Yasin değildi bende onu eskisi kadar seven Beyza.

Birkaç gün içinde içimdeki tüm sevgiyi söküp atamamıştım ama eskisi kadar da sevdiğimi düşünmüyordum. Gördüklerimin etkisinden bir türlü çıkamıyordum. O fotoğraflar sürekli gözümün önüne geliyordu ve midemi bulandırıyordu. Kimsenin hayatını eleştirmek bana kalmazdı ama neden onları yapmışken hala gelip beni istiyordu. Çıldırmamak için günlerdir büyük bir çaba sarfediyordum. Bir ara gidip Fatma teyzeyle konuşmak istesemde hasta vücudunun bunu kaldıramayacğını biliyordum. Bunu o kadına yapamazdım. Oğlunun nasıl biri olduğunu bilmesine gerek yoktu. Yasin'in annesi Fatma teyze çok iyi bir kadındı. 4 sene önce eşini kaybetmişti. Yasin'inde uzakta olması onu çok yalnız bir hale getirmiş eşinin ölümünden sonra çok çökmüştü. Annem sık sık yardım için beni yanına gönderirdi. Bazen kızlarla toplanıp tüm evi temizlerdik.  Dualarını üstümüzden eksik etmezdi. Bir şekilde kimsenin canı yanmadan bu işi sonlandıracaktım.

Duygular çok tuhaftı. Yıllarca beni onun esiri eden hislerim şimdi koşarak ondan uzaklaşıyordu. İnsan her şeyin her hissin her duygunun zamanını beklemeliydi. İnsan beklemeliydi. Sabır etmeliydi. Bir şeyler için durmadan düşünmeden çabalamak oldukça yanlıştı. Bunu geç öğrenmiştim... oldukça geç belkide ama insan ikinci şansıda hak ederdi. Affedilmeyi bazı hatalarını görmezden gelinmeyi hak ederdi. İnsan buydu işte. Hata yapardı, öğrenirdi, üzülürdü ve çokça üzerdi belkide. İmtihan olurdu birilerine, imtihan edilirdi birileriyle ama eğer inancı olursa insan daima kazanırdı.

''Ben mi ağır geldim buralara, dünya mı ağır geldi bana bilmiyorum.

'Şeyhim kainata alışamadım' desem ne kadar samimi olurum bilmiyorum.

Kaybolmuşken bu hengamede kendimi ne kadar temiz çıkartabilirim bilmiyorum.

İnsanlar çeşit çeşit diyorlar bilmiyorlar mı ki kişi kendisi bile halden hale giriyor.

Üzerimden yükselen duman içimdeki yangından mı, yoksa her şeyden soğuduğumdan mı bilmiyorum.

Kendimi anlatamadıkça saplanıyorum sanki bataklığa.

Bilmiyorum.

Ve bilmiyorlar.

''İnsan'' olan herkesin bir yüreği olduğunu es geçiyorlar.

Güzelse değer.

Menfaat varsa değer.

Değmeyenlere selam olsun.

Defterimin üzerinde salınan kalemimi durdurdum ve önümde tüm kusursuzluğu ve güzelliğiyle duran denize baktım. Yazmak ilk defa farklı hisler uyandırıyordu ruhumda. Yıllar sonra kendimi ilk defa yazıyormuş gibi hissediyordum. Birine değil bu defa yazıya yazıyordum ben. İçimdeki yazma hissine. Yazmak güzel şeydi. Denize deniz olarak bakmak mesela. Deniz bir huzur sebebiydi en çokta tefekkür. Başımı yavaş yavaş gökyüzüne doğru kaldırdım.

Mavi gökyüzü. İnsanlığın en az zarar verdiği yer. Temiz tertemiz gökyüzü. Gökyüzüne gökyüzü olarak bakmak gerekiyordu birilerine ithafen değil. Yoksa o biriyle birlikte gökyüzünüzde kayıp gidebiliyordu. Bir insandan gökyüzünü çalmak bu dünyadaki en büyük suçlardan sayılırdı bence. Gökyüzü özeldi. Her zaman her koşulda ve her yerdeydi. Gökyüzü umuttu. Gökyüzü bir işareti belkide.

GİZLİ SAYE "SESLENDİRİLDİ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin