TESETTÜRÜ BİR BAŞINA BIRAKMA!

Start from the beginning
                                    

"Ey Âişe, meleklerin hayâ ettiği bir kişiden hayâ etmeyeyim mi?"(1)

Hayâ en basit şekilde ifade etmek gerekirse "utanmak" demektir.

Kendisine ahlak olarak en çok Hazreti Osman'ın benzediğini söylermiş Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm. Öyle bir hayâ hayal edin ki tuvalette taharet için kullandığı su kabından utandıran, öyle bir hayâ hayal edin ki odada tek başına bile olsa bu sefer de meleklerden utandığı için karanlıkta üstünü değiştirten...

Nasıl da büyük bir edeptir Allah'ın huzurundayken ayaklarını uzatmaya hayâ etmek...

Tesettürünü hayâ ile süslersen eğer nâmahrem gözler de senin bu süsüne bakmaya hayâ eder. Bu hâl "baktırmamak" gayesinde olan tesettür emrine nasıl da hizmet eder düşünün. O kadar değerlidir ki bu süs, insanlar elinde olmadan bakmaya kıyamaz.

Efendimiz ne güzel anlatmış "Hayâ güzeldir lâkin kadında olsa daha güzeldir."(2)

Senin utanmanı ise nâmahremden sanar insanlar, oysa bilmezler ki sen Mâlik'in olan Rabbinden utanıyorsundur.

Öyle hanımlar biliyorum ki gözler görmediği hâlde eteğinin altına bile dar bir şeyler giymekten hayâ ederler. Kaldı ki sokaklara öyle çıkmak demek onlar için ölüm gibi bir şeydir. Başörtüsünü çıkardığı zaman bir an yadırgar ve sanki kalbi üşür. Bak sen şu hayânın işine...

Gelin size bir diğer mücevherden bahsedeyim.

İmâm-ı Âzam Ebû Hanife'nin bir gün üzerine bulaşan çok küçük bir çamuru büyük bir gayretle temizlemeye koştuğu görülür. İtiraz ederler "Sen bize bu kadar kir namaza mani olmaz demedin mi?" diye. Ebû Hanife Hazretleri de şöyle söyler: "O fetvâdır bu da takvâ!"

Takvâ Allah'tan korkmakta, emirlerine itaatte ve yasaklarından kaçmakta çok titiz davranmaktır.

Takvâ âlemlerin Rabbi'nin katında insanları birbirine üstün kılan tek rütbedir.

Takvâ "Bu tesettürse öteki ne madem? Neden kimi bu kadar kapanıyor oysa çoğu kadın gayet süslü bir şekilde de tesettürlü olabiliyor?" sorularının cevabıdır.

Hani bazen öyle asil tesettürlü hanımlar görürsün ki el ve yüzlerini bile tam açmazlar. Şu rengarenk kâinatta sen onları simsiyah görürsün. Öyle boldur ki üstündeki kıyafetleri, zayıf mı şişman mı yaşlı mı genç mi ayırt edemezsin.

Başörtüsünün uzunluğundan anlarsın sen onu.

Hazreti Aişe annemizin odasında defnedilir eşi Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem. Sonra babası Hazreti Ebubekir de vefat eder, onu da Efendimiz'in yanına gömerler.

Sonrasında bir gün Hazreti Ömer vefat eder. Vefatından önce de annemizden rica eder "Resûlullah'ın yanına gömülmeme müsaade eder misiniz?" diye. Annemiz kabul eder, kırmaz Hazreti Ömer'i. O da gömülünce odasına, Hazreti Aişe onunla arasına bir perde çektirir.

Toprağın altındaki bir nâmahremden dahi sakınır iffetini.

Hazreti Fatıma annemiz, vefat edeceği zaman neyden endişe etmiş biliyor musunuz?

Halife Ebû Bekir'in hanımı Hazreti Esmâ, Hazreti Fâtıma'yı ziyarete gelir. Annemiz günlerdir kalbini huzursuz eden bir hususu açmak ister. Hz.Esmâ: "Ya Fâtıma, seni üzen şey nedir? Söyle de Ebû Bekir'i haberdar edeyim, bir çare bulsun." der. "Betül" diye sıfatlandırılan Hazreti Fatıma'nın ömrünün son anlarında kalbini rahatsız eden şey bizim o andaki endişelerimiz arasında olur mu acaba? Bakın Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın zehrası ne cevap verir:

Sözler Köşkü (Ruhunuza iyi gelir)Where stories live. Discover now