Depresyondan kurtulmak ister misin?

2K 229 39
                                    

Günümüzün en yaygın problemidir depresyon. Psikiyatristler, psikologlar, nörologlar ve bu alana yakın bütün bölümler randevu almak istersek haftalar sonrasına ancak yer bulabileceğimiz hâle geldi. Peki bu işin çözümüne dayalı araştırmalar ne zamana ve neye dayanıyor?

     Sene 1935, Dr. Antonio Egos Moniz ilk lobotomiyi yaptı. Lobotomi, ruhsal sorunu olan insanların göz boşluklarından aletlerle girerek beyinin ön lobunun yani bizi hayvandan ayıran asıl lobun bir kısmını almaya dayanıyor. Bu mucizevi bir buluş gibi insanlara lanse edildi. Ruhsal sorunu olan insanlar artık Amerikan filmlerindeki zombiler gibi boş boş etrafa bakan garip varlıklar hâline getirildi. Bu insanlar insanlıktan çıkmış ve intihar eğilimi artmış garip yaratıklar oldular. 

     1955'lere geldiğimizde Thorozine ismi verilen ilk antidepresan ilaç çıkarıldı. İnsanlar bunu kullanınca aralarında "Kimyasal Lobotomi çıkmış." diyerek yaymaya başladı. Artık bir ilaçla insanlar zombiye dönüştürülüyor; aval aval etrafa bakan, çok uyuyan, hayattan kopuk insanlar türedi. Hiç şaşırmayacağımız üzere bu da büyük bir başarı gibi lanse edildi.

2005'te yayınlanan "Anatomy of Epidemic: Psychiatric Drugs and the Astonishing Rise of Mental Illnes in America"  50 yıllık literatürü tarayarak yazılmış son derece kapsamlı bir çalışma. Makale, 1955'ten 2005'e kadar ruhsal bozuklukların tam 6 KAT arttığına dikkat çekiyor.  Unutmayın ilk antidepresan 1955'te çıkmıştı. Aynı makale bir hastaya ne kadar uzun ilaç tedavisi verilirse depresyona karşı eğilimi o kadar artıyor sonucuna vardıklarını da ele alıyor.

Peki ya Türkiye'de durum ne?

2003 yılında 14.238.000 kutu

2012 yılında 36.881.000 kutu

2015 yılında 52.000.000 kutu depresyon ilacı satılmış!

Yazıyı yazarken depresyona gireceğim neredeyse! Şaka gibi, sayılara bakar mısınız? Her geçen gün olaylar, intiharlar gitgide katlanıyor. Etrafımız bu ilaçları kullanan insanlarla dolu ve hâlâ mutsuzlar.

Size daha ilginç bir şey; bu ilaçlar beyinde mutluluk hormonu dediğimiz serotoninin beklemesindeki probleme yani beyin kimyasındaki bozukluğa karşı bir tedaviyken depresyonda beyin kimyasının bozulduğuna dair hiçbir kanıtlanmış araştırma yok!!!

Hatta aksine antidepresanların depresyonu, intiharı vs. ruhsal bozuklukları arttırdığına dair çok fazla çalışma var. Varsa evinizde bir antidepresanın prospektüsüne bakmanız bunun için yeterli.

"Neden bu kadar kullandırılıyor?" sorusunun cevabı ise basit: Tıbbi araştırmaların çoğunu ilaç şirketleri yapar, tıp fakültelerinin sistemini onlar kontrol eder ve maalesef kendi sistemlerine hizmet edecek doktorlar yetiştirir de ondan. Sürekli mucizevi ilaçlar çıkar ama hastalıklar gün geçtikçe artar. Allah aşkına 200.000 yıldır ilaç şirketlerimiz vardı da insanlık bugünlere kadar geldi. Maalesef özümüzü kaybettik. Allah tabiat vesilesiyle bize o kadar nimeti sunarken kapitalist sistem her şeyi insafsızca ticarete döktü. Ama ilaç şirketlerine kızmıyorum onlar işini yapıyor, kâr amacı güden kuruluşlar neticede. Asıl sorun bunca bağımsız araştırma ve istatistik varken hâlâ sistemin adamı olmakta.

Meseleyi uzatıp sinir hastası olmadan çözüme gelelim.  Çözüm için kilit nokta depresyonda insanı bedene indirgemiş batılılardan kurtulup, hem bedenen hem de ruhen çözümü yakalamak gerekir. İkisi bir arada olmazsa olmazdır. Çünkü insanı birbiriyle alakadar ruh ve beden oluşturur.

Önce bedenle ilgili çözümden başlayalım. Az önce bahsini ettiğim mutluluk hormonu olan serotoninin %5 i beyinde üretilirken, %95 i bağırsaklarımızdaki probiyotikler yani faydalı bakteriler tarafından üretilir. Yani depresyon bir bağırsak hastalığıdır. Bağırsağımızdaki faydalı bakteri florasının bozulması depresyonun sebebidir. Bağırsaklarımız kendi sinir sistemine sahiptir hatta bazı bilim adamları 'İkinci Beyin' olarak isimlendirir. Depresyon bağırsak hastalığıdır!

Bağırsaklarımız mutluluğumuzda bu kadar önemli rol oynarken beslenmeden bahsedilmeden sadece beyine, üstelik beyin kimyasının bozulduğuna dair hiçbir bilimsel araştırma yokken beyine yönelmek çok saçma değil mi?

  Faydalı bakterilerin varlığı için ise yapmamız gereken şey ise çok basit. Ev yoğurdu, ev sirkesi, ev kefiri, turşu en çok probiyotik (faydalı bakteri) içeren besinler, bu ve bunlar gibi probiyotik içeren besinleri tüketmemiz bağırsağımızdaki faydalı bakteri florasını oluşturmak için yeterli. Bir de bağırsaklarımızdaki kötü bakterilerin artmasına engel olmak için şekerli, buğdaylı ve glutenli yiyeceklerden uzak durmak gerekli. Çünkü onlar faydalı bakteriler ile mücadele hâlindeler. Kötü bakterileri beslememiz faydalı bakterileri azaltır.

Burada bir de "Çikolata mutluluk hormonu salgılatır." hurafesini aklınızdan çıkarmak istiyorum. Pek işimize gelmese de bu da kapitalist bir yalan. Bahsi edilen mutluluk için onlarca kilo çikolata yemek lazım o da zaten insanı hastalık ve obezlikten ne hâle getireceği meçhul.

Bağırsağımızdaki faydalı bakteriler savunma sistemimizin %70'ini oluşturur. Ee bağırsağımızda 100 trilyon faydalı bakteri var, sade mutluluk hormonu üretmek için yaratılmadıkları sayılarından belli zaten.  Faydalı bakterileri korumamız az önce değindiğim gibi probiyotik ağırlıklı yani evde mayalanmış yoğurt, kefir, turşu vs. bol tüketerek ve şekersiz, buğdaysız ve glutensiz beslenerek olur.

Unutmayın neredeyse bütün hastalıkların temelinde sindirimin bozulması yatar. Sindirim de bağırsağımızdaki bakteri florasının bozulması ile bozulur. Bakteri florasını ise yediklerimiz ve yeme miktarımız etkiler. Depresyon da aynı şekilde.

Maalesef şimdiki tıp vücut-ruh birliğini unutmuş sadece bedendeki fizyolojik bozukluğa yönelmiş. Vücuda çalışırken de yeme alışkanlıklarımıza değinmeden ilaç reçete etme üzerine kurulu bir sistemi var. Olması gereken aslında çok zor durumda kalındığında ilaçla tedavi. Öncelikle yeme alışkanlıklarımız üzerine bir değişiklik yapılmalı. Daha sonraki yazılarımda yer ayıracağım sağlıklı beslenme konusuna şu anlık girmiyorum. Zaten bağırsağımızdaki bakteri florası için yapmamız gerekeni söylemiştim.

Tabii ki ruh ve beden bir bütündür. Bağırsak florasını düzenlememiz her şeyi düzeltmez. O sadece bedendeki kısımdır. Sadece ruhsal yapımızı düzeltmemiz de yetmez çünkü Allah sebepler dairesini boşuna yaratmamıştır. Ruhsal yapımızda da değişikliğe gittiğimiz takdirde depresyona karşı tam başarıya ulaşmış oluruz. "Bedende yapmamız gereken faydalı bakteri florasını düzeltmeyi anladık da ruhsal olarak ne yapalım?" dediğinizi duyar gibiyim.

Depresyonun aslında ruhsal açıdan sebebi iman zafiyetidir. Bütün dünyayı sırtımıza yüklenmemiz, kendimizi başıboş zannetmemiz, fâni şeylere bâki değeri verip firaklardan (ayrılıklarından) elemler çekmemiz depresyonun sebebidir. Çözümü aslında yaratılış amacımız: "Allah'ı tanıyıp ona kul olmak." Aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken bir düstur: İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dareyni (dünya ve ahiret mutluluğunu) iktiza eder.

  İnsan şunu da unutmamalı: Dünya imtihan yeridir. Lezzet ve ücret yeri değildir. Bu yüzden başımıza  gelen sorunlara sabredip kendimizden aşağıdakilere bakarak şükretmek ibadet hükmünü alır. Kusursuz mutluluk, lezzet ve ücret yeri cennettir. Hem Hz. Ömer'in (r.a.) sözünü unutmak da olmaz şimdi "İçiniz mi sıkılıyor? Sadece şunu hatırlayın: Cennete attığınız ilk adımda üzüldüğünüz her şeyi unutacaksınız."

Allah bize mutluluğun formülünü, bu vazife yeri olan bu dünya içinde vermiş, başka kapılara müracaat edip yorulmaya gerek yok:

   "Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." (Rad Suresi 28)

!!!! Tabiki bu yazıyı okuyup antidepresanı bırakmayacağız.Alanında uzman bir hekim kontrolünde ilaç bırakılacak.Unutmayın antidepresanın ani bırakılması son derece tehlikelidir.

Rafet Tepe

Sözler Köşkü (Ruhunuza iyi gelir)Where stories live. Discover now