32

386 36 2
                                    

Şunu söylemek istiyorum,
bölümlere koymak için en az yarım saat şarkı arıyorum. Fakat bulamıyorum.
Bölümleri o anki ruh halime uygun bir fon müziğinde yazdığım için şarkı bulmak benim için zor. O yüzden bölümlerde şarkı dinlemeyi sevmiyorsanız, bir fon müziği dinlemenizi öneririm.

Bende öneririm, ancak dinlediğim fon müzikleri dizi müzikleri(?) olduğu için ve ruh halime göre olduğu için siz beğenemeyebilirsiniz. O yüzden kendi tercihinize göre seçin Pandalarım.

{Birde, bu olayı kimseye anlatmak yok. Gülmek de yok! Aramızda.}

---

Güven. Beş harf, tek kelime. Güvence, güvenilir, güvenmek...Her birinin buluştuğu tek nokta. Kimi insan için sadece kelimeden ibaret olan, kimi insan içinse sevginin ve saygının temeli olan sözcük. Bazıları için hiç bir şey ifade etmezken, bazıları için en gözde şeydir güven.

Ve bu lanet şey, sarsılıp kırıldığı zaman eskisi gibi asla olmuyor. Tamir edilse bile asla eskisi gibi büyük bir nadide parça olmuyor, olamıyor.

Tamirden bahsediyorum, hani şu insanların sevdiği kişiye karşı ömrünü adayarak her istediğini yaptığı şey. Ancak güven bu demek değil. Güven, benim için bunu ifade etmiyor.

Güven, benim için temeli ifade ediyor. Saygıyı, sevgiyi, en önemlisi de duyguyu ifade ediyor. Ve güvenim bir sarsıldı mı, asla eskisi gibi olmuyor.

Güvenimi sarsan kişi her ne kadar önümde ağlayıp, yanakları asla kuru durmayan sevdiğim adam olsada eskisi gibi güvenir miyim, bilmiyordum.

Ümidim vardı. Belki ona olan sevgim öne geçerek güvenimi arka planda bırakır, gözümde en nadide şey olarak kendini gösterebilirdi. Kim bilir...

Derin bir nefes alarak gözlerimi kaçırdım. Sorusunu cevapsız bırakmıştım. Ne diyebilirdim ki?

Evet, çok acıyor. Bu acıya tek başıma katlanamıyorum. Kalbimin üstüne bir öküz oturmuş gel keyfim gel yapıyor. Öküzümü seninle paylaşmamı, acımı biraz da olsa dindirmeyi ister misin Jungkook? Bana yardım eder misin?

Hafifçe yutkunarak tekrar gözlerine baktım. Bir saniye olsun bana bakmaktan vazgeçmemiş, gözlerini gözlerime kenetlemişti. Görüyordum, farkındaydım ne halde olduğunun.

Ancak kendiside benim nasıl olduğumun farkındaydı. İkimizde yürüyen enkaza benziyorduk. Tek farkımız; ben güven kaybından, o ise pişmanlıktan böyleydi.

Hiç bir şey demeden kapının önünden kenara geçmiş, fısıldar gibi çıkan sesimle konuşmuştum. "İçeri gir, gök gürlüyor."

Dediğim şeyle hızla başını sallamış, apar topar içeri girerken bir kaç kere tökezlemişti. Bu gülümsememe sebep olsa bile ses çıkarmadım.

Kapıyı kapatıp önden ilerlediğimde montunu asmış, peşimden geliyordu. Bir kaç adım atmıştımki arkamda duyduğum gürültüyle hızla arkama döndüm. Jungkook'un yerde yattığını görmemle hızla yanına oturmuş, yüzünü avuçlarım arasına almıştım. "İyi misin?"

O ise yüzünü buruştururak gözlerini kapatmış, belli belirsiz kafa salllamıştı. "S-sanırım başım d-döndü."

Kafa sallayarak ayağa kalkmış, yavaşça onu da kaldırarak belinden sarılmış salona doğru yürütmeye başlamıştım.

IMPOSSİBLE LOVE | JJKWhere stories live. Discover now