9

780 41 6
                                    

Okula girdikten sonra koşmayı bırakmıştım. Yaklaşık yarım saat kadar geç kalmıştım ve koşmak zorundaydım.

Odanın önüne gelip soluklandıktan sonra kapıyı tıklayarak içeri girdim. Öğrenciler ve Hoseok ısınma hareketleri yapıyordu. Hocam beni görür görmez hemen doğrularak bana döndü.

"Sonunda gelebildiniz hanımefendi."

Hızla önüne geçerek saygıyla eğildim.

"Çok, çok özür dilerim. Bir daha olmayacak."

Göz devirerek yerime geçmemi söylemiş ve hareketleri göstermeye devam etmişti. Hızla geçerek bende ayak uydurmaya başlamıştım.

~

Sonunda pratik bitmiş ve ben tekrar tek kalmıştım.

Kendimi iyi hissettiğimde yaptığım şeyi yapmaya karar vermiştim. Hızla çantamdan getirdiğim siyah dar pantolon ve bol beyaz gömleğimi giyerek üstüme çeki düzen verdim. Saçlarımı da topladıktan sonra kameramı alarak tripota yerleştirmeye çalıştım.

Kısa sürede yerleştirip kamerayı ayarlayarak yerime geçtim. Dans edecektim.

Kendimi ne zaman iyi hissetsem, yeteneklerimi görmek için kendimi kameraya çekerek dans ederdim.

Kamera kayda almaya başladığında şarkımı açarak dans etmeye başladım. Kendimi dansa kaptırmış, verdiği huzurluluk ile dans ediyordum.

(*Ettiği ve kameraya çektiği dans videosu♡*)

Dansı bitirip, çekimi sonlandırdığımda yere oturarak soluklanmaya başladım. Çok geçmeden duyduğum alkış sesleri ile yerimden sıçrayarak arkama döndüm.

Jungkook kapı pervazına yaslanmış, gülerek alkışlıyordu. Ne yani, tüm dans sırasında beni mi izlemişti?

"Sen, bir ihtimal en baştan beri beni izliyor olabilir misin?"

Alkışlamayı kesip içeri girerek yanıma oturdu. Ben hala şaşkınlıkla ona bakarken o hala gülüyordu.

"Ben, kesinlikle en baştan beri seni izliyorum."

Tanrım, utanmıştım. Dans etmeyi severdim ama izlenince utanıyordum. Fakat utancım yarışmalarda ortaya çıkmıyordu. O yüzden şanslıydım.

Ama şu an utanmıştım.

"Kızardın mı sen?"

Yüzünü görüş açıma sokup bana baktığında düşüncelerimden sıyrılmış ona bakmıştım.

"K-kızarmadım. Hem neden kızarayım? Kızarmam için bir sebeb-"

"Çok güzel dans ediyorsun."

Ne! Tanrım, yürüyen bir domates olacaktım.

"Hıh?"

"Çok güzel dans ediyorsun." Cümlesini tekrarladığında bir anda kalbim hızlanmaya başlamıştı.

Neden böyle hissediyordum, hiç bir fikrim yoktu.

"O-oh, teşekkürler."

Tekrar gülüş sunduğunda gözlerimi kaçırmıştım.

Çünkü çok güzel gülüyordu. Önceden söylediğim şeyleri kendi içimde geri almıştım bile.

"Bir şeyi merak ediyorum."

Sorar gözlerle ona baktığımda devam etmişti.

"Bu kadar güzel dans edebildiğine göre, neden hala fazladan çalışıyorsun?"

Bunu bende bilmiyordum. Merak ediyordum açıkçası. En iyi dansçı ben olmama rağmen, Hoseok hem bana karşı sert, hem de acımasızdı.

"Bilmiyo-"

Sözümü bölen kapı sesiyle kapıya dönmüştüm. Kapıda beni otururken gören ve gözlerinden ateş saçan bir Hoseok görmeyi beklemiyordum tabii ki.

"Napıyorsun!"

Hızla ayağa kalkarak konuşmaya başlamıştım.

"Ben, sadece dinl-"

"Sana çalış diyorum ve dinleniyor musun! Daha kaç saat oldu ki dinleniyorsun! Diğerleri çıkalı daha yarım saat oldu, ne çabuk yoruldun öyle!"

Dolan gözlerimi saklamaya çalışıp, içimden sövmeye başlamıştım.

Bu haksızlıktı. Diğerleri gittikten sonra dinlenmeme bile izin vermeyip çalışmaya zorluyordu. Zaten ders saatleri yoruluyordum. Biraz dinlensem ne olur yani huysuz adam!

Birde, tek olsam bu kadar kırılmazdım, sonuçta her gün duyduğum şeylerdi. Ama yanımda birinin, özellikle yeni tanıdığım birinin olması gururumu kırmıştı. Rezil olmuş gibi hissediyordum.

Hoseok daha fazla bir şey demeden kapıyı çarpıp çıktığında derin bir nefes alarak yere geri oturdum. Tüm mutluluğum çekilmiş gibi hissediyordum. Öyle ki kamerayı bile elime almak istemiyordum.

Omuzumda hissettiğim ellerle yanıma döndüm. Yüzünde mahcup bir ifade vardı.

"İyi misin?"

Burukça gülümseyip kafa salladığımda derin bir nefes aldı.

"Ben, özür dilerim. Yani, benim yüzümde-"

"Seninle bir alakası yok. Ben her zaman böyle azar yiyorum, asla verdiğim çabayı görmüyor ki. Diğerleri gittiğinde dinlenmem için izin vermiyor. Böyle dinlenmek için oturduğumda da gelip bir ton laf sayıp gidiyor. Ben alışkınım yani."

Uzun konuşmamın ardından derin bir nefes alarak susmuştum. O da kafa sallayıp konu üstünde pek durmamıştı.

"Çok büyük bir diyaframa sahipsin cidden."

Dediği şey az da olsa gülmeme sebep olmuştu. Öyle ki dolan gözlerimi unutup güldüğümde gözlerim kısılmış ve bir damla düşmüştü.

Bana baktığında gülmesi solmuş öylece bakıyordu. Hızla yüzümü elimle silerek ayağa kalktım. Onun mahcup olmasını istemiyordum.

"Acıktım, beraber yemek yiyelim mi?"

Baş onayı verdiğinde çantama giderek hızla hazırlandım. O da kapının yanındaki çantasını alarak beklemeye başladı.

Hazırlanıp yanına gittiğimde yüzü hala üzgün görünüyordu.

"Hadi ama, gülebilir misin artık?"

Hızla bana döndüğünde utansam da konuşmaya devam ettim.

"Çünkü, güldüğünde kendimi mutlu hissediyorum."

IMPOSSİBLE LOVE | JJKWhere stories live. Discover now