Kurak topraklarımın filizi..

7 0 0
                                    


Güneş serinlemeye başlayan havada tüm güzelliğiyle yüzünü gösterirken horoz sesleriyle gözünü açtı genç kadın. İçinde tuhaf bir burukluk vardı. Zihni iyice uyanında hatırladı; akşam yaşananlar, onun söyledikleri... Bir karar vermeliydi, gitmesi gerekti. Bunu nasıl söyleyecekti. Üzerini giyinip sessizce konaktan çıktı. Sabah saatlerinde daha katlanılır oluyordu buralar. Daha sakin, daha huzurlu... Her an bir çığlık, bir haykırış duyacakmış gibi tedirgin adımlarla köy meydanına doğru yürüdü. Kahvede birkaç köylü oturmuş laflıyor, kimi tarlaya gidiyor, kimi küçük dükkânlarını açıyordu. Bir küçük bakkal, bir terzi, bir manav, bir de berber vardı sadece. Hepsi başını eğip selamladı kadını. Jülide selamlarına karşılık verip ekmek yapan kadınların yanına doğru seğirtirken çocukları ilçeye götüren Cemil'in pikabını gördü. Erkek çocukları kümelenmiş itiş kakış yer kapmaya çalışıyor, ikisi ön tarafa oturmak için ağız dalaşı yapıyordu.

"Dilaver!" diye seslendi gruba doğru.

İri yapılı çocuk ani bir hareketle dönüp ona doğru koşmaya başladı.

"Öretmenm! nassın, iyice misin?"

Genç kadın ellerini çocuğun başına uzatıp saçlarını düzeltti: "İyiyim canım. Daha iyiyim."

"Artık hep ilçeye gidecezmişiz doğru mu?"

Jülide'nin duyduklarıyla canı sıkıldı. Daral yüreğini ferahlatmak için derince bir nefes çekti içine. Bu çocukları nasıl bırakacaktı? onları bu denli sahiplenmiş, bu denli sevmişken... Onlara sadece öğretmen değil, abla, kardeş, arkadaş olmuşken nasıl giderdi?

"Böyle olsun istemezdim. Ben..." diyerek dumanlanan gözleriyle arkasını dönüp koşar adım uzaklaştı çocuğun yanından.

Kapıdan içeri girer girmez divanda uzanan kadına baktı. Gözlerini sıkı sıkı kapatmış, gergin bedenini sedirin üzerine yaymış, bacaklarını açmıştı. Ufak tefek yaşlı kadın genç kızın bacakları arasına kafasını eğmiş bakıyordu. Jülide çekinerek açık kapıyı tıklattı.

"Anuş kadın gelebilir miyim?"

Yaşlı kadın kafasını kaldırıp kapıya baktı. Jülide kız çocuğu gibi ellerini önünde bağlamış, kafasını kaldırmadan parmaklarıyla oynuyordu.

"Gel bakım Hocanım. Bir de sen bakıver şu tazeye."

"Nesi var ki?"

"Sancısı varımış, günüm de geçti deyo lakin yüklü değil."

"Nerden biliyorsun Anuş kadın? Hamiledir belki."

"A gızım ben yıllardır bu köyün ebesiyim."

Bir köy ki ebesi de hocası da Hâkimi de bir. Ne yolu sol ne suyu su. Bir halk ki yiyeceği bir lokma ekmeği, cebine girecek parayı kazanmaktan başka bir şey düşünmez. Bu insanlar kim bilir kaç yıl böyle yaşadılar? Yaşayacaklar... Şimdi o, bu insanlara henüz hiçbir şey öğretememişken, anlatamamışken çekip gidecek miydi? Öğretecek onca şey varken...

Sedirde uzanan genç kız eteklerini toplayıp utançtan başını bile kaldıramadan çıkıp gitti. Yaşlı kadın ağır adımlarla kapıda dikilen Jülide'ye yanaştı. Başını kaldırıp küçük gözlerini daha da kısarak genç kadının yüzüne baktı.

"Gözlerin ışık ışık lakin yüzünde renk yok. Hayrola gızım bu dilemma niye ki?"

'Ah bu kadın!' diye geçirdi içinden. Her şeyi sezmek, anlamak zorunda mıydı? Ne anlatacaktı ki? Mutluyum çünkü Aras'a kavuştum, mutsuzum çünkü dün kavuşmuşken bugün gitmek zorundayım...

Sevdadan KalanWhere stories live. Discover now