Ah! senin nergis kokulu cehaletin..

5 0 0
                                    

Genç kadın usulca gözlerini araladı. Susuzluktan ciğeri yanmıştı. Dudaklarını diliyle ıslatıp konuşmaya çalıştı: "S...su..su.."

Aras saatlerdir durduğu camın önünden duyduğu sesle fırladı. Büyük bir rahatlamayla gözleri yarı açık kadına baktı. İki uzun adımda başucuna gelip bir eliyle başını destekleyerek diğer eliyle sehpadaki su dolu bardağı alıp dudaklarına götürdü. Kadın kana kana içmek istiyordu ama daha ikinci yudumunda çekildi bardak dudaklarından.

"Yavaş iç." dedi Aras yumuşak bir sesle. "İki gündür uyuyorsun."

Jülide başını sallayıp tekrar ağzına dayatılan bardağı bir solukta içti. Başı bardağı yerine bırakan adamın ellerindeydi hala. Şefkatle yüzüne baktı adam. Parmak uçlarını yüzünde, burnunda, dudaklarında dolaştırdı. Yüzüne düşen kara saçlarını özenle düzeltip kenara çekti. Eli çenesinde durdu bir an gözlerini gözlerine dikti. Koyuluklara karşı, sıcak kahveler...

"Bizi çok korkuttunuz Hocanım."

Jülide yorgun yüzünde hafif bir tebessümle baktı adama. Kısa bir an sonra kaşları çatılıverdi. Aklına bir şey gelmişti.

"Reşat Ağa!"diyerek yerinden doğrulmaya çalıştı.

Aras, sırtında duran ellerini sıkılaştırıp tuttu kadını: "Sakin ol. Babam iyi, merak etme. İlçeden doktor getirttim. İkna etmek zor oldu; ama getirttik. Kontrol etti, dinleniyor şimdi. Jülide başını yastığına koydu tekrar. Başını yerleştirirken olanları hatırlayınca yüzünden bir keder bulutu geçti. Boğazına kadar gelen hıçkırık nefesini kesti, gırtlağını yaktı. "Miray!" diye inlerken yerinden doğrulup yüzünü adamın göğsüne gömdü. Güçsüz parmaklarıyla gömleğine tutunurken sarsıla sarsıla ağladı. Genç adam elini saçlarına daldırıp başını sıkıca göğsüne bastırdı. Bu olanlar çok fazlaydı artık. Daha ne kadar dayanabilecekti bunca acıya bu kadın?

İki gün sonra Reşat Ağa da Jülide de iyice toparlanıp ayaklanmıştı. Genç kadın kendine gelir gelmez ilk iş olarak Miray'ın mezarını ziyaret etti. Aras'ın üniversiteden bir arkadaşının yanına gönderdiği Zülfikar'ı arayıp nasıl olduğunu kontrol etti. Daha genç yaşında vahşetlerin en canicesini görmüştü küçük adam. İlk sevdasını vermişti toprağa. Bu travmayı nasıl atlatacaktı?

Küçük evin küçük kapısını tırnak uçlarıyla tıklattı genç kadın. Yaslı anne ruh gibiydi kapıyı açtığında. Jülide'yi karşısında görünce boynuna sarılıp gözyaşlarına boğuldu. Bir süre kımıldamadan kapı eşiğinde sarılarak bekleştiler.

"Gelin edecektim Hocanım. Gızlarımdan biri mutlu olacak sandımdı. müsaade etmediler.. Babası olacak zalim gıydı gızıma elleriynen."Jülide kederle kadının elini tuttu: "Ben.. ne diyeceğimi bilemiyorum inanın. Böyle olacağını bilseydim şayet."Gözleri yaşlı kadın Jülide'nin ellinin üstüne pat pat vurarak susuturdu: "Senin ne gabahatın var Hocanım. Bizim yazgımız bu. Analarının gaderini yaşadı gızlarım. hepsi.."

"Evin nerede?"

"Bi o galdı elimde avucumda zatı. Amma yo. Yoo... Vermem bu defa olmaz. dırnaklarımla yüzerim derisini. Parnaklarımla oyarım gözlerini. Dişlerimle sökerim ciğerlerini yine de vermem!"

"Şayet izin verecek olursanız Evin'in ihtiyaçlarını karşılamak, her şekilde yardımcı olmak isterim bir abla gibi."

"Allah ırazı olsun Hocanım. Sen tek okut başka da bir şey istemem." dedi kadın belli ki Miray'ın başına gelenlerden gözü korkmuştu. Eh! Haksız da sayılmazdı.

Jülide biraz daha oturup dertleştikten sonra ayrıldı oradan. Evladını gömmek ne büyük bir acıydı insanoğlu için. Kendi yıllarca yaşayacak ömre sahipken gencecik çocuklarını gömmek.. Yüreği daraldı, şayet anne olabilseydi dayanabilir miydi? Eli istemsizce karnına gitti. Böyle bir acı yaşamaktansa hiçbir zaman anne olmamayı yeğlerdi. Kalbinde böyle bir boşlukla yaşayamazdı. Ölen çocuklar ve annelerini düşününce aklı Anuş Kadına kaydı birden. Nerelerdeydi?

Sevdadan KalanWhere stories live. Discover now